DÜŞTÜ...
Yine zevrâk-i derûnum, kırılıp kenâre düştü,
Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâre düştü.
O zaman ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm,
Bize hisse-i muhabbet dil-i pâre pâre düştü.
Gehi zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda,
Düşe kalka haste-i gâm, der-i lûtf-ı yâre düştü.
Erişip bahâra bülbül, yenilendi sohbet-i gül,
Yine nevbet-i tahammül dil-i bi-karâre düştü.
Meh-i burc-i ârızında gönül oldu hâle mâil,
Bana kendi tâlihimden bu siyah sitâre düştü.
Süzülüp o çeşm-i âhû ,dedi zevk-i vasla yâ hû,
Bu değildi neyleyim bu yolum intizâre düştü.
Reh-i Mevlevî'de Gâlib, bu sıfatla kaldı hayrân,
Kimi terk-i nam-u şâna, kimi i'tibâre düştü.
Şeyh Gâlib Hazretleri
Tercüme ;
Yine gönlümün gemisi, parçalanıp kıyıya düştü. Bu gönül, sırçadandır (incecik bir cam gibi kırılgandır) ve taşlık bir yola düştü. Dayanması, kâbil mi (yaşamasına imkân var mı)?
Cân meclisinde emel (ve arzuların) kumaşı bölüşüldüğü sırada, bize muhabbet (sevgi) payı olarak bu parça parça olmuş gönül düştü.
Gâm hastası, bâzen şarap testisi başının altında, bazen de kadehi koltuğunda olduğu halde, düşe kalka sevgilinin lütûf kapısına geldi.
Bülbül, bahâra kavuşup gül sohbeti tâzelendi. Fakat tahammül nöbeti (özlemek, beklemek), yine kararsız (şu) gönle düştü.
Gönül, sevgilinin ay girmiş bir burcu andıran yanağındaki beni sevdi. Bana ise kendi tâlihimden (şansıma) bu ka(pka)ra yıldız düştü.
Sevgilinin o ceylân gözü, süzülerek vuslat (kavuşma) zevkine "Elvedâ!" dedi. Ne yapayım? Bu, böyle olmamalıydı! Beklediğim, (hak ettiğim,) bu değildi! Artık yolum, uzun bir bekleyiş ve özlemeler yoludur.
Gâlip, mevlevîlik yolunda bu sıfatla (yâni mevlevî olarak) hayrân kaldı. Halbûki, kimisi nâm ve şân kaydinden kurtulmak, kimisi de saadet ve itibâra kavuşmak hevesine kapıldı...
Zevrâk-ı derûn: Gönül gemisi, gönül kayığı.
Reh-i sengsâr: Taşlık yol.
Bezm-i sân: Gönülleri derin ve hakikî aşkla dolu olanların oluşturduğu topluluk.
Kâle-i kâm: Emel kumaşı.
Hisse-i muhabbet: Muhabbet hissesi, sevgiden düşen pay.
Dil-i pâre pâre: Paramparça olmuş bir gönül.
Zîr-i ser: Başın altı.
Haste-i gâm: Gâm hastası, çilekeş.
Der-i lûtf-i yâr: Sevgilinin lütuf kapısı.
Sohbet-i gül: Gül sohbeti.
Nevbet-i tahammül: Tahammül nöbeti, sabretme sırası.
Dil-i bi-karâr: Kararsız, sabırsız gönül.
Meh-i burc-i ârız: Yanak burcunun ayı.
Çeşm-i âhû: Ceylân gözleri.
Zevk-i vasl: Kavuşma, beraber olma zevki, vuslat tadı.
Reh-i Mevlevî: Mevlevîliğe ait yol; Türk mutasaffıfı Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin kurmuş olduğu tarikat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder