HABBETÜ'L-KALB

HABBETÜ'L-KALB

6 Nisan 2018 Cuma

Millî Mücadele'de Din Adamları. Sosyetenin Begendemediği Sarıklılar Size Vatan bıraktı...


Millî Mücadele'de Din Adamları ...
Milli Mücadele'de ağalar, eşraf, şeyhler, din adamları, askeri ve sivil yöneticiler ve halk kendi özelliklerine özgü genel bir davranış içerisinde bulunmuşlardır. Bunlardan mücadeleye katılanlar, karşı duranlar ve tarafsız olanlar vardır. Örneğin gerek köydeki ağa, gerekse şehir ve kasabadaki eşraf, genel olarak birbirini çekemeyen, karşılıklı rekabet halinde bulunan bir özellik gösterir. Biri Kuva-yı Milliyeci ise, diğeri İstanbul hükümeti tarafındadır. Kimileri de malını, mülkünü muhafaza edebilmek için düşmanla hoş geçinme yolunu tutmuş, bir kısmı da yine aynı maksatla dövüşenler satında yer almıştır. 1 Bu arada hiç kuşkusuz vatanseverlik duygusuyla hareket edenler de vardır.
Öte yandan askeri ve sivil yöneticiler (subaylar ile valiler, mutasarrıflar ve kaymakamlar) politik bakımdan iki hasım cepheye -İttihatçı ve İtilâfçı- bölünmüşlerdir. Gerçi eşrafta ve diğer zümrelerde de, az veya çok bu bölünme mevcuttu. Fakat, politik çekişme zararlarını en çok toplumun aydın kesimini oluşturan bu grupta hissettirmiştir.2
Buraya kadar söylenenler din adamları için de geçerlidir. İleride daha geniş söz edileceği gibi, vatanın işgallerden kurtarılması ve milletin bağımsızlığının korunması için, pek çok din adamı önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Onlar, cami kürsülerinde, meydanlarda düzenlenen mitinglerde kurdukları cemiyetlerde, hatta cephelerde halka rehberlik etmişlerdir. Ayrıca bu uğurda hiç çekinmeden mallarını sarf edenler olduğu gibi, bir kısmı da şehit olmuştur. Bu cümleden olarak, Nisan 1920'de Gönen Müftüsü Şevki Efendi Anzavur'un adamlarınca, İvrindi'de Dersiam Ali Rıza Efendi Yunan askerlerince, Ekim 1920'de Müderris Sivaslı Ali Kemali Efendi Delibaşlı Mehmet taraftarlarınca, Nisan 1921'de de Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Efendi Yunan kuvvetlerince şehit edilmişlerdir. Bu arada 2 Şubat 1926'da Eşme Müftüsü Hacı Ahmet Nazif Efendi'de Milli Mücadele'deki hizmetleri yüzünden Madanoğlu Mustafa'nın kızkardeşinin oğulları Kamil ve Haydar tarafından öldürülmüştür.3
Sayıları çok az olmakla birlikte kimileri de Padişah-Halife tarafını tutup Kuva-yı Milliye'ye karşı çıkmışlardır. Sabahattin Selek'in de belirlediği gibi bunlar fonksiyonlarını yalnız ibadetle, vaazla değil, kan dökerek de yapmışlardır. Bu silahşör hocalar arasında 31 Mart'tan kalma mektepli düşmanı yobazlar, ne istediğini bilmeyen cahil takımı ve din yolunu kâr yolu sayan açıkgözler vardır. Gerede-Bolu olaylarının Kör Ali Hocası, Divitlinin Eşref Hocası, Düzce'nin Ahmet Hocası, Biga'nın Gavur İmamı, Konya-Bozkır'ın Şeyh Zeynelâbidin'e bağlı hocaları, Milli Mücadele'nin iç cephelerini açarak, ciddi tehlikeler yaratmışlardır.4
Şeriatın elden gittiğini iddia eden hoca sınıfı hep Hürriyet ve İtilâf Partisi'ne katılmıştır. Bunların en ünlüsü yukarıda ismi geçen Konyalı Zeynelâbidin, siyasi hayatına Hürriyet ve İtilâf Partisi Konya Meb'usu olarak başlamıştır. Daha sonra Padişah Vahdeddin'e de tesir ederek Ayan azalığına seçilmiştir.5
Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin ihmal edilmeyecek bir diğer ismi de Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'dir. "Meşrutiyet Devri'nin Mebusan Meclisinde uzun nutuklarıyla ve hazır cevaplığı ile tanınan bu din adamı, dini sıfatını geçim ve şöhret için ustaca kullanmasını bilmiştir. Damat Ferit Paşa hükûmetlerinde Şeyhülislâmlık yapmış, Ferit Paşa'nın Paris'e gittiği bir devrede kendisine Sadrazam vekilliği görevi verilmiştir. Anadolu harekatını eşkiya harekatı, bu harekatın önderi Mustafa Kemal Paşa'yı da baş şaki olarak gören Mustafa Sabri, düşmanın İzmir'den denize dökülmesi üzerine, Ermeni ve Rumlardan müteşekkil bir kuvvetle Türk ordusunun karşısına çıkılmasını Vahideddin'e teklif edecek kadar ulusal harekete düşmandı.6 Bu arada onun, ulusal bağımsızlık savaşımızda milli varlığa düşman cemiyetlerden Teali-i İslam'ın kurucularından olduğu da unutulmamalıdır. İlk adı Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği) olan Teâli-i İslâm Cemiyeti'nin yönetim kurulunda, Mustafa Sabri (Başkan), İskilipli Mehmet Atıf (İkinci Başkan), Said-i Kürdi (Nursi) (İttihat ve Muhammediye Cemiyeti önderlerinden) bulunuyordu.7 Teâli-i İslâm Cemiyeti, Kuva-yı Milliye aleyhinde bildiriler yayımlamıştır. Bildirilerden 16 Eylül 1919 tarihli İkdam gazetesinde yayımlananı çok etkili olmuş; Anadolu'da yer yer isyanlar çıkmıştır. Bu bildiri incelendiğinde, Teâli-i İslâm Cemiyeti'nin milli varlığa ne denli düşman olduğu daha iyi anlaşılacaktır.8
Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin şube başkanlıklarında bulunan din adamları da vardır; Isparta Müftüsü Şakir Efendi, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi gibi. Özellikle Ömer Fevzi Efendi, Bursa ve çevresinde Kuva-yı Milliye aleyhinde etkili olmuş bir din adamıdır. Anadolu harekatı yanında yer alan din görevlilerine çeşitli baskılarda bulunmuş, bir kısmını görevinden azlettirerek, bu arada kendisi de Müftü Ömer Kamil Efendi'yi görevden azlederek Bursa Müftüsü olmuştur.9
Bu isimlere düşmanla iş birliği yapan Said Molla, Babaeski Müftüsü Ali Rıza gibi birkaç isim daha ilave etmek mümkündür. Ancak hemen belirtelim ki, bunların hepsi İslamiyet'in kutsal ruhunu anlamayan veya anlamak imkanı bulmadan, din adamı kisvesi kazanmış, cahil ve aldatılmış kişilerdir. Laikliği, dinsizlik hatta Atatürk'ü, din düşmanı olarak nitelendirmişlerdir. Atatürk'ün böylelerine karşı mücadele ve tepkisi, İslam dinine karşı gibi gösterilmiş ve bugüne kadar aynı propaganda sürdürülegelmiştir. Bu din adamları ile ilgili söylediklerimizi, kendisi de bir din adamı olan ve I. Dönem TBMM üyelerinden Mehmet Vehbi Efendi'in (Çelik) 23 Ekim 1920 tarihinde Meclis kürsüsünde dile getirdiği şu tümceleri özetler mahiyettedir:
"...Sarıklı namına teessüf ederim. Ve sahte sarıklılar ulemadan madut değildir. İşte o hain (Zeynelâbidin) habisin yetiştirmiş olduğu kendi gibi müftüsü birkaç kimseden ibarettir. Buna sarıklılara mal edip de hocaları itham etmek de muvafıkı insaf değildir.".10
Bu bakımdan tüm din adamlarının Kuva-yı Milliye aleyhinde çalıştığı söylenemez. Ülkesini seven pek çok din adamı kendiliklerinden Anadolu harekatı yanında yer almışlardır.
Ölüm-kalım mücadelesininin ilk günlerinde Atatürk'ün de belirttiği gibi halk, "hakiki vaziyeti anlamamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir haldeydi..." yine Atatürk'ün ifadesiyle pek çok din adamı "hakikatı halka izah ettiler. Doğru yolu gösteren vaaz ve nasihatlerden sonra herkes çalışmaya başladı.". 11 Bu cümleden olarak, İzmir'in işgalinden sadece dört saat gibi kısa bir süre sonra düzenlediği mitingde "işgal edilen memleket halkının silaha sarılması dini bir görevdir." diyen Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin etrafında Denizlililer hemen birleşmişleridir. O, bu tarihi konuşmasında şöyle diyordu:
"Muhterem Denizlililer!... Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı işlenen suçların, Allah ve tarih önünde affı imkansız ve günahtır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş dini görev olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan'a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan'ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini, İzmir'de şu birkaç saat içinde işledikleri cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir, topsuz, tüfeksiz olarak sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile, kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zafer kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmekten başka bir çarenin olmadığını söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar, irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve dinen caiz, makbul ve muteber değildir. Doğru olan vatan savunması ve bağımsızlık uğruna cihattır. Korkmayınız. Üzülmeyiniz. Bu liva-yi hamdin altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak Cihad-ı Mukaddes Fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum. Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz."12
Ahmet Hulusi Efendi'nin konuşması ve düzenlenen miting, çevre il ve ilçelerde de etkili olmuştur. 16 Mayıs Cuma günü Acıpayam, Sarayköy ve Tavas ilçelerinde, 17 Mayıs Cumartesi günü ise Çal ilçesinde mitingler düzenlenmiş ve Yunan işgalini protesto telgrafları çekilmiştir.
Diğer taraftan Müftü Ahmet Hulusi Efendi ilk fiili savunma örgütünü kuranlardandır. Denizli Kuva-yi Milliyesi adını alan bu teşkilatın sevk ve idaresi için yakından ilgilenmiştir. Dinar ve Afyon-Karahisar'a gitmek suretiyle bu ulusal kuvvetin ikmalini sağlamıştır. Milli Mücadele'de Denizli hatta sadece Milli Mücadele denildiği zaman ilk akla gelen isim kuşkusuz onun ismidir.13 Bu yüzden İstiklal Savaşı'nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu?, adlı eserin yazarı Rahmi Apak'ın da tespit ettiği gibi, "Yalnız Denizlililer değil, bütün Türk milleti Ahmet Hulusi Efendi ile iftihar edecektir."14 Bir diğer din adamı Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi, 16 Mayıs 1919 tarihinde düzenlediği mitingde halka İzmir'in kafir Yunanlılar tarafından işgal edildiğini, bu kafirlerin bulunduğu yerde Cuma namazı kılınamayacağını ve kılınmasının da caiz olmadığını bildirerek, düşmana karşı konmasını istemiştir.15
Denizli-Çal Müftüsü Ahmet İzzet (Çalgüner) Efendi de ilçesinde ve çevresinde halkın ulusal harekete katılmaları için çalışmalarda bulunan din adamlarının ilklerindendir. O, 17 Mayıs 1919 günü Çal halkını Çarşı Camii'nde toplayarak onlara düşman istilasına karşı seyirci kalınmamasını ve silahla karşı konulmasının gerekli olduğunu anlatmıştır. Daha sonraki günlerde de aynı camide yapılan toplantılarla halkı düşmana direnme konusunda bilinçlendirmeye ve örgütlemeye çalışmıştır. Bu amaçla, ilçenin nüfuzlu kişileri ile toplantı yapmıştır. Böyle bir toplantıda; "Allahımız bir, kitabımız bir, vatanımız bir olduğuna göre korumaya da mecburuz. Kutsal değerlerimizi savunmak için Allah'ın ve Peygamberin emirlerine uymak gereklidir. Çöken saray saltanatının yerine milletin kalbindeki iman nuru bir kat daha parlamıştır..." şeklinde yürekleri ürpertici bir konuşma yapmıştır. Ayrıca Ahmet İzzet Efendi, toplantıda hazır bulunanlardan bir de imzalı senet almıştır. Çal halkından 20 kişinin imzaladığı senette; "Efendim, yukarıda isimleri yazılı olanlar, cümlemiz dinimizi, vatanımızı, namusumuzu korumak için size iştirak etmeye söz veriyoruz. Buna dair her ne emir olursa ifasına hazırız."16
Çal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin de kurucularından olan Ahmet İzzet Efendi, Çal ve çevresinden topladığı 100 gönüllü ile Aydın-Köşk cephesinde düşmanla çarpışmıştır.17
Aynı şekilde Acıpayam Müftüleri Hasan (Tokcan) Efendi ile Mehmet Arif Akşit (1920'de Hasan Efendi milletvekili seçilince yerine müftü olmuştur) ve Tavas Müftüsü Cennetzade Tahir ve Tavas Bektaşi Tekkesi Postnişini Mazlum Baba (Babalım) Efendiler de ilçelerinin halkını Milli Mücadele lehinde bilinçlendirmişlerdir. 18 Bu arada Ahmet İzzet Efendi gibi Müftü Hasan Efendi de çevresine topladığı gönüllülerden oluşturduğu Acıpayam Müfrezesi ile, Aydın cephesine gitmiştir. Burada o, düşmana karşı vatan topraklarını savunmuştur.19
Aydın halkının direnişe katılmasını sağlamakta zorluk çeken 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey, Muğla'nın Bozöyüklü bucağından Hatip Hacı Süleyman Efendi'yi Çine'ye davet eder. Daha önce Muğla'daki ulusal örgütlenmede görev almış olan Hacı Süleyman Efendi, 12 Haziran 1919'da Çine'ye gelmiştir. Buranın ileri gelenleriyle görüşerek aynı gün Çine Heyet-i Milliyesi'nin kurulmasını sağlar.20
Aydın merkezinde yine milli ordu fahri müftüsü olarak cephelerde hizmet yapan Aydın I. Dönem TBMM üyelerinden Esat İleri,21 ile Nazilli'de Müderris Hacı Süleyman Efendi'nin önemli hizmetleri olmuştur. I. Dönem için İzmir'den milletvekili de seçilen Hacı Süleyman Efendi, Demirci Mehmet Efe'nin Milli Mücadele lehinde hizmete katılmasında etkili olmuştur.22 Ayrıca Aydın Karacasu Müftüsü Mustafa Hulusi, Bozdoğan Müftüsü Hasan Tahir, Çine Müftüsü Ahmet Efendilerin de önemli hizmetleri olmuştur.23
Öte yandan Yunan işgali öncesinde İzmir'de düzenlenen mitingde de İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, vatan sevgisinin imandan olduğunu, İzmir'in asırlardır ezan sesleri yükselen semalarında kulakları tırmalayan çan seslerine katlanmaktansa şerefle ölerek şehadet şerbetini içmenin daha iyi olacağını açıklayarak, konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu:
"Kardeşlerim!. Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarınızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur'an-ı Kerim'e el basarak benimle birlikte yemin edin."24
Rahmetullah Efendi, İzmir Valisi İzzet Bey'in Yunan işgaline karşı konulmaması emri üzerine de;
"Vali Bey!. Bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sükunetle selamlamış olmanın karasını sürerek, Huzur-u İlahiye'ye çıkamam." diye haykırmıştır.25 Bu arada Müftü Efendi, toplantıyı da terk etmiştir.26
İşte bu suretle Yunan işgaline ilk isyan bayrağını çeken Rahmetullah Efendi, işgalden sonra da çalışmalarını gizli olarak sürdürmüştür.27
Manisa'da da Manisa Müftüsü Alim Efendi, Cemiyet-i İslamiyye adıyla bir örgüt kurarak faaliyete geçmiştir. İzmir'in işgalinden sonra Müftü Alim Efendi, Kırkağaç Müftüsü Hacı Rıfat Efendi, Burhaniye Müftüsü Mehmet Muhip Efendi, Edremit Müftüsü Hafız Cemal Efendi, Tire Müftüsü Sunullah Efendi, Yunan işgalini dini açıdan değerlendiren bir fetva vermişlerdir. Bu fetvada, Yunan işgal ve zulmünün haksızlığı belirtildikten sonra, buna karşı eyleme geçmenin dini bir ödev olduğu açıklanıyordu. Ayrıca, Yunanlılarla birlikte Damat Ferit Hükümeti de protesto edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, bu fetvayı veren din adamları, Yunan makamları ve hem de İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edilmiştir.28
Manisa Müftüsü Alim Hoca, Manisa'nın işgalinden sonra bir süre Manisa'da kalmış, Manisa'daki çalışmalarının Yunanlıları rahatsız etmesi ve yukarda sözü geçen fetva dolayısıyla idama mahkum edilmesi üzerine Balıkesir'e geçerek, Redd-i İlhak Kurulu'nda faydalı hizmetlerde bulunmuştur. Dördüncü Balıkesir Kongresi'ne delege olarak kabul edilmiş, Heyet-i Merkeziye'nin fahri üyesi unvanı verilmiştir. O, Kurtuluş Savaşı'ndaki bu onurlu davranışları kadar, musikişinaslığı ile de ün kazanmış bir kişiliğe sahiptir.29
Rahmetullah ve Alim Efendi'den başka Batı Anadolu'da; Balıkesir Müftüsü Hacı Ahmet Efendi, I. Dönem TBMM üyelerinden Müderris Abdülgafur (Iştın) ve Hasan Basri (Çantay) Efendiler,30 Edramit Müftüsü Cemal Efendi, Biga Müftüsü Hamdi Efendi, İvrindi'de Hafız Hamit Efendi ve Yunan askerlerince şehit edilen Dersiam Ali Rıza Efendi, Fart nahiyesinde Miderris İbrahim Efendi, Balya Müftüsü Hüseyin Efendi, 1920 Nisan'ında Anzavur Ahmet'in adamlarınca şehit edilen Gönen Müftüsü Şevket Efendi, Bandırma Müftüsü Hakkı Efendi, Tire Müftüsü Sunullah Efendi, Uşak Müftüsü Ali Rıza Efendi, Uşak-Sabık Müftüsü İbrahim (Tahtakılıç) Bey,31 Eşme Müftüsü Nazif Efendi, Turgutlu Müftüsü Hasan Basri Efendi, Demirci Müftüsü, İsmail Hakkı, Soma Sabık Müftüsü Osman Efendi, Bakırlı Hafız Hüseyin Efendi, Salihli Sabık Müftüsü Mehmet Lütfi Efendi, Manisa Müftüsü Alim Efendi'nin görevden alınması üzerine yerine müftü olan Abdulhamit Efendi, Kırkağaç Müftüsü Hacı Rıfat Efendi ve Demirci Müftüsü İsmail Hakkı Efendi gibi isimler çalışmalarda bulunmuştur.
Hacı Rıfat Efendi, Ayvalık cephesinde fiilen savaşa katılmış ve düşmana esir düşmüştür. Cephede düşmanla çarpışırken esir düşen bir diğer isim de, Manisa Müderrislerinden Hacı Hilmi Efendi'dir. Bu iki din bilgini, Atina'da uzun süre esaret hayatı yaşamışlardır.32 Bu arada Milli Mücadele lehindeki çalışmalarından dolayı Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Efendi de 1921 Nisan'ında da Yunan askerlerince şehit edilmiştir.33
Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep ve Şanlıurfa'da da halka mücadele fikrini aşılayanlar, yine din adamlarıdır. Bunlar, Adana'da; Müftü Hüsnü, Müderris Abdullah Faik Çopuroğlu, Çamurzade Hafız Osman Efendi (Kozan Müftüsü), Abdülmecid Efendi (Bahçe Müftüsü), Yusuf Ziya Efendi (Osmaniye Müftüsü), Mehmet (Aldatmaz) Efendi (Karaisalı Müftüsü), Kahramanmaraş'ta; Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucularından Vezir Hoca diye tanınan Mehmet Alparslan, Hoca Hasan Rafet Seçkin ve Hoca Ali Sezai Kurtaran Hoca Efendiler, Gaziantep'te; Müftü Rıfat Efendi, İmam-Hatip Kazım, Mehmet, Abdülkadir ve Müezzin-Kayyim Ahmet Efendiler, Urfa'da; Müftü Hasan Hüsnü, Harran Müftüsü Mustafa Sırrı, Viranşehir Müftüsü İbrahim, Şeyh Saffet (Yetkin), Müftü Osman (Siverek Müftüsü) ve Müderris Alim Asım Efendiler gibi din bilginleridir.34 Onların önderliğinde emsalsiz bir savunma hareketi olan Maraş Müdafaası gibi müstesna bir kahramanlık örneği verilmiştir. Kahramanmaraş halkının Ermeni çeteleriyle Fransız askerlerine karşı koymasında Rıdvan Hoca'nın "Türk ve İslam hakimiyetinin bulunmadığı bir yerde Cuma namazı kılınmaz." fetvası etkili olmuştur.35 Özellikle Sütçü İmam'ın ilk kurşunu atması bu yörede de Milli Mücadele kıvılcımının ateşlenmesi için kafi gelmiştir.36
Konya'da Milli Mücadele'yi fikirde, şuurda ve vicdanda yerleştiren, bin bir güçlük ve yokluk içinde istikrarlı bir yönetim kuran Müderris Ali Kemali, Mehmet Vehbi, Müftü Ömer Vehbi, Seydişehir Müftüsü İsmail Hakkı ve Abdülhalim Celebi gibi önde gelen şahsiyetlerdir. Ali Kemali Efendi, Ekim 1920'de Delibaş Mehmet'in adamlarınca şehit edilmiştir.37
Antalya'da Müftü Yusuf Talat, Müderris Rasih (Kaplan), Hacı Hatip Osman ve Çil Ahmet ve Alanya Müftüsü Ahmet Efendiler, Burdur'da; Müderris Hatipzade Mehmet ve Müftü Halil Efendiler, Isparta'da; Müderris Hafız İbrahim (Demiralay), Müftü Hüseyin Hüsnü, Şeyh Ali, Müderris Şerif, Eğridir Müftüsü Hüseyin Hüsnü, Yalvaç Müftüsü Hüseyin, Sütçüler'de Müderris İsmail, Şarki Karağaç Müftüsü Ahmet (Bilgiç), Uluborlu Müftüsü Tahir Efendiler, Afyon'da; Müftü Hüseyin (Bayık), Gümüşzade Bekir, Müderris İsmail Şükrü, Mehmet Şükrü, Gevikzade Hacı Hafız ve Müderris Bolvadinli Yunuszade Ahmet Vehbi Efendiler, Kütahya'da; Müftü Fevzi, Müderris İbrahim, Mazlumzade Hafız Hasan, Hacı Musazade Hafız Mehmet ve Müftü Mehmet Akif (Simav Müftüsü), Müftü Süleyman (Gediz Müftüsü) Efendiler, Bilecik'te; Müftü Mehmet Nuri ve Söğüt Müftüsü Mustafa (Kilerci) Efendiler, Bursa'da; Müftü Ahmet Hamdi, Şeyh Servet, Mustafa Fehmi (Karacabey Müftüsü), Ahmet Vasfi (Gemlik Müftüsü), Mehmet Niyazi (Mudanya Müftüsü), Osman (Mustafa Kemal Paşa), Fehmi (İnegöl Müftüsü), Yusuf Ziya (Orhaneli Müftüsü), Hüseyin Hüsnü (Yenişehir Müftüsü), Müderris Hacı Yusuf, Ömer Kamil, Hacı Sadık, Şeyh Hacı Ahmet, Abdullah, Mehmet Kamil, Ali Rıza ve Mustafa Kamil Efendiler, İzmit'te; Halil Molla, Rıfat Hoca, Osman Nuri, Hafız Eşref, Kara Hafız Maksut, İmam-Hatip Mehmet Ali, Geyve'den Hafız Fuat Çelebi ve Hoca Bekir Efendiler, Eskişehir'de; Müderris Veli, Abdullah Azmi, Müftü Salih, Müftü Mehmet Ali Niyazi (Sivrihisar Müftüsü), Abdulgafur (Mihalıççık Müftüsü), Kırşehir'de; Müftü Halil, Müfit (Kurutluoğlu), Hacı Bektaş Veli Dedesi Çelebi Cemalettin, Niyazi Salih Baba ve Hayrullah (Çiçekdağı Müftüsü), İbrahim (Mucur Müftüsü) Efendiler, Niğde'de; Müftü Mustafa Hilmi, Müderris Abidin Efendiler, Aksaray'da; Müftü İbrahim Efendi, Nevşehir'de; Müftü Süleyman Efendi, Çankırı'da; Müftü Ata ve Mehmet Tevfik, Çerkeş Müftüsü Mustafa Efendiler, Çorum'da; Müftü Ali, Müderris Kazım ve İskilip Müftüsü İsmail Hakkı Efendiler, Yozgat'ta; Müftü Mehmet Hulusi (Akyol), Kadı Halil Hilmi, Müderris Hasan, Şükrü Kaya, Şükrü Aksoy ve Abdullah (Boğazlayan Müftüsü) Efendiler, Kayseri'de; Müftü Nuh, Ahmet Remzi ve Müderris Mehmet Alim, Gürün Müftüsü İsmail Fehbi, İncesu Müftüsü Mahmut, Bünyan Müftüsü İbrahim Hakkı Efendiler, Malatya'da; Müderris Tortumluzade Hacı Hafız Mustafa ve Mustafa Fevzi Efendiler, Mersin (İçel)'de; Hocazade Emin, Kadı Ali Sabri (Tarsus Kadısı), Müderris Naim, Ali Rıza, Mut Müftüsü Mustafa Kazım ve Silifke Müftüsü Ali Efendiler, Kilis'te; Müderris Abdurrahman Lami Efendi, Diyarbakır'da; Müftü İbrahim ve Müderris Abdülhamit, Abdurrahman (Silvan Müftüsü), Ahmet (Lice Müftüsü) Efendiler, Mardin'de; Müftü Hüseyin ve Müderris Hasan Tahsin Efendiler, Siirt'te; Müftü Halil Hulki ve Salih, Müderris Hoca Ömer Efendiler, Bitlis'te; Müftü Abdülmecit Efendi, Hakkari'de; Müftü Ziyaeddin Efendi, Van'da; Müftü Hasan, Müderris Abdülhakim (Arvasi) ve Sadık Efendiler, Muş'ta; Müftü Hasan Kamil ve Müderris İlyas Sami Efendiler, Bingöl'de; Müderris Fikri Efendi, Elazığ'da; Müftü Halil ve Mahmut, Müderris Muhiddin ve Mustafa Şükrü Efendiler, Ağrı'da; Müderris İbrahim ve Abdülkadir Efendiler, Kars'ta; Müftü Ali Rıza, Müderris Ahmet Nuri Efendiler, Artvin'de; Müftü Ahmet Fevzi, Yusufeli Müftüsü Ahmet Efendiler, Erzurum'da; Kadı Hoca Raif, Müftü Solakzade Sadık, Kadı Hurşit, İspir Müftüsü Ahmet, Oltu Müftüsü Mehmet Sadık, Narman Müftüsü İsmail Hakkı, Müderris Emin, Yakup ve Nusret (Alay Müftüsü), Hınıs Müftüsü Şeyh Bahaeddin Efendiler, Erzincan'da; Müftü Osman Fevzi, Şeyh Fevzi, Müftü Şevki (İliç Müftüsü) Efendiler, Sivas'ta; Müftü Abdürrauf (Sarısözen), Kadı Hasbi, Müderris Feyzullah Moralı, Akdağmadeni Müftüsü Mehmet Edip, Müderris Mustafa Taki Efendiler, Gümüşhane'de; Müftü Mehmet Fevzi, Müderris Mustafa, Azmi ve Müftü Hasan (Şiran Müftüsü) Efendiler, Baybur'ta; Müftü Fahrettin Efendi, Rize'de; Mehmet Hulusi, Müderris İbrahim Şevki, Şeyh İlyas ve Mataracızade Mehmet Şükrü Efendiler, Trabzon'da; Müftü Mahmut İmadeddin, Ahmet Mahir, Müderris İbrahim Cüdi, Mehmet İzzet (Akçabat Müftüsü), Mehmet Kamil (Maçka Müftüsü) ve Müderris Hatipzade Emin Efendiler, Giresun'da; Müftü Ali Fikri, Alizade İmam Hasan, Görele Müftüsü Şevki ve Tirebolu Müftüsü Ahmet Necmeddin Efendiler, Ordu'da; Müftü Ahmet İlhami Efendi, Samsun'da; Müftü Yusuf Bahri, Müderris Adil, Ömerzade Hoca Hasan, Havza Müftüsü İsmail, Bayram Efendiler, Tokat'ta; Müftü Katipzade Hacı Mustafa, Hoca Fehmi, Müftü Yardımcısı Ömer ve Hafız Mehmet, Niksar Müftüsü Mustafa Fehmi Efendiler, Kastanonu'da; Müftü Salih, Müderris Şemzizade Ziyaeddin, İnebolu Müftüsü Ahmet Hamdi, Taşköprü Müftüsü Mehmet Emin, Daday Müftüsü Rüştü, Tosya Müftüsü Bahaeddin, Araç Müftüsü Hasan Tahsin, Sinop'ta; Müftü Salih ve İbrahim Hilmi, Boyabat Müftüsü Ahmet Şükrü, Ayancık Müftüsü İsmail Hakkı, Bartın'da; Müftü Hacı Mehmet Rıfat Efendi, Zonguldak'ta; Müftü İbrahim, Devrek Müftüsü ve Kadısı Abdullah Sabri, Mehmet Tahir, Ereğli Müftüsü Mehmet Müderris Nimet Efendiler, Karabük'te; Saframbolu Müftüsü Said Efendi, Amasya'da; Müftü Hacı Tevfik, Vaiz Abdurrahman Kamil, Gümüş Hacı Köy Müftüsü Ali Rıza, Müderris Hoca Bahaettin, Hacı Mustafa Tevfik, Erbağ Müftüsü Abdullah Fehmi, Ali Kethüda Efendiler, Bolu'da; Müftü Hafız Ahmet Tayyar, Müderris Mehmet Sıtkı Efendiler, Düzce'de; Müftü Ahmet Efendi, Trakya'da; Edirne Müftüleri Mestan ve Şaban, Saray Müftüsü Ahmet, Keşan Müftüsü Raşit ve Şarköy Müftüsü Asım Efendiler, İstanbul'da; Şeyh Ata (Özbekler Dergahı Şeyhi) Efendi,38 Saadeddin Ceylan (Hatuniyye Dergahı Şeyhi) Efendi, Vaiz Cemal Öğüt Efendi ve Ankara'da; Müftü Mehmet Rıfat, Müderris Hacı Atıf, Beynamlı Mustafa, Medreseler Müdürü Hoca Tahsin, Aslanhane Camii İmam-Hatibi Ahmet, Müderris Hacı Süleyman, Müderris Abidin, Müderris Abdullah Hilmi ve Hacı Bayram Şeyhi Şemsettin Efendiler. Bunlar Milli Mücadele'nin önde gelen din adamlarıdır.39
Bu bölümü bitirirken bir hususu da belirtelim. Din adamı olmadıkları halde Kurtuluş Savaşı'nda halkın dini ve milli duygularını galeyana getirerek, bunu zafer için en etkili bir araç olarak kullanabilenler de vardır. Örneğin, Mustafa Kemal Paşa bu kişilerin başında gelir. O, her gittiği yerde -özellikle Milli Mücadele'nin ilk günlerinde- ilk önce din adamları ile temasa geçmiştir. Zaman zaman dini içerikli konuşmalar yapmıştır.40 Yine Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, din adamlarından daha fazla dini heyecanı harekete geçiren hizmetler ifa edenlerdendir.41 Bu arada Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar da, Batı Anadolu halkını Milli Mücadele lehinde bilinçlendirmek için yaptığı çalışmalarda Galip Hoca takma adını kullanmıştır.42
B. Atatürk'ü Anadolu'da İlk Karşılayanlar
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'da ilk karşılayanlar, din adamlarıdır. O günkü olaylara tanık olanları konuşturmaları suretiyle tespit edilen bu gerçeklere ait bir iki pasajı dikkatlerinize sunuyoruz:.
"... Hasta olan mutasarrıf evinden çıkmadığı için Dokuzuncu Ordu Müfettişini karşılamaya gelememiştir. Belediye reisi yok... vekalet eden zât da Çarşamba'da arazisinin bulunduğu köydedir. Belediye Meclisi'nden bir zât, Hacı Molla, Atatürk'e şehir namına hoş geldiniz diyor..."43
". 25 Mayıs 1919 akşam üstü (Mustafa Kamal Paşa) Havza'ya geldi. Ertesi günü, başlarında ulemadan Hacı Mustafa Efendi'nin bulunduğu bir heyet kendisini ziyarat ederek memleket meseleleri hakkında görüşmelerde bulundular. Bu zâtlar diğer bir gece Belediye Reisi'nin evinde toplanarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni teşkil ettiler."44
Dokuzuncu ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, karargahıyla Amasya'ya geldiği 15 Haziran 1919 günü kendisini karşılayanların başında Müftü Hacı Tevfik ve Vaiz Abdurrahman Kamil Efendiler bulunuyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa'nın Kurmay Başkanı Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede) karşılamayı şöyle anlatmaktadır:
- En gönülden ve coşkun karşılama Amasya'da oldu. Başlarında Müftü Efendi'nin olduğu beldenin mümtaz heyeti bizi şehrin dışında karşıladı.45 Saraydüzü'ndeki bu merasim Paşa'nın gözlerini yaşarttı. Müftü Efendi'nin itimat telkin eden besuş ve nuranı çehresiyle ilerleyerek Paşa'ya yüksek seda ile;
"- Paşam!. Bütün Amasya emrinizdedir. Gazanız mübarek olsun."
Asla beklemediğimiz bu hitap, aynı zamanda istikbalin teşhisi idi. Peşinden elini uzatan bu mübarek insanın elini öpmek ister gibi eğildi. O, üzerinde üniforması olan Anafartalar Kahramanı'nı muhabbetle kucakladı ve yanındaki zevatı birer birer tanıttı. Milli Mücadele'de ilk defa bütün bir şehir safhalarını öğrenme ihtiyacını duymadan, çetinliği besbelli olan vatan kurtuluşu mücadelesini, bayrağını açma kararındaki bir evladının saffına katılıyor ve bunu mütaber bir din adamının rehberliği, delaleti, öncülüğü ile yerine getiriyordu...46
Müftü Efendi'nin sağladığı huzur, güven ve imkanlar sayesinde Misak-ı Milli'nin temeli olan tarihi Amasya Protokolü 21 Haziran 1919'da burada yayımlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'a varmadan Ilıca'da bir heyet tarafından karşılanmıştır. Bu heyetin içerisinde 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir ve Vali Münir Bey'in yanı sıra, Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Erzurum Şubesi Başkanı Raif (Dinç) Hoca da vardı.47
Sivas'ta da Mustafa Kemal Paşa'yı ilk karşılayanlar arasında Müftü Abdurrauf Efendi bulunmaktadır. Müftü Efendi'nin bu konudaki faaliyetlerinden Vali Reşit Paşa anılarında şöyle sözetmektedir:
"(Sivas kongresi'nin hazırlıklarıyla) Kolordu Komutanı Miralay İbrahim Tali Bey, Sabık Mebus Rasim bey, Müftü Abdurrauf ve Emir Paşa gibi zevat meşgul oluyorlardı. Kongrenin hazırlık çalışmalarında görev alan bir kısım isimler bunlar. Müftü Erzurum yolcularına parlak bir karşılama merasimi yapmak vazifesini üzerine almıştı. Cübbesinin eteklerini toplayarak ev ev, dükkan dükkan dolaşıyordu."48Mahmut Goloğlu'nun bildirdiğine göre Mustafa Kemal Paşa'nın Sivas'ta oturup dinlenebileceği, çalışacağı ve yatacağı odaya konulacak eşyayı Müftü Abdürrauf ile Şekercioğlu İsmail, Sığırcıoğlu Hayri Efendiler evlerinden getirmişleridir.49 Ayrıca bu konuda Hacı Bektaş Tekkesi'nin de önemli yardım ve destekleri olmuştur. Atatürk, Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında Cemalettin Efendi ile sürekli ilişki içerisindedir.50 Sivas'a gelen delegelerin konuk edilmesinde ellerinden geleni esirgememişlerdir. Mustafa Kemal Paşa, onların bu desteklerinden memnun kalmış olacak ki, Sivas Kongresi'nden sonra Hacı Bektaş Dergahı Postnişini ve Türbedarı Salih Niyazi Baba'ya bir telgraf göndererek memnuniyetini ve teşekkürlerini bildirecektir. Onun bu telgrafını sadeleştirilmiş şekliyle sunuyoruz:
Sevgili vatanımızın kurtarılması ve mutluluğu uğrunda soylu ulusumuzun Allah'nın izniyle giriştiği kutsal savaşta üstün görevimizi övgü ile karşılamanıza, yüksek değerlendirmenize teşekkürlerimizi sunarız.
Temiz ulusumuzun yükselme ve kurtarılmasına dönük hayırlı iz ve yol göstericiliğinizin devamını üstün saygı ile dileriz. Hey'et-i Temsiliye üyesinden Erzincanlı Şeyh Hacı Fevzi Efendi Hazretleri'nin sevgi ve saygılarını iletiriz, efendim.51
2 Eylül 1919'da Mustafa Kemal Paşa, Kongre için Sivas'a gelmiştir. Paşa, Kongre sonrası da bu kentte kalarak çalışmalarını 18 Aralık 1919 tarihine kadar buradan sürdürmüştür. Bu tarihte, M. Kemal Paşa, Rauf (Orbay), Büyükelçi Ahmet Rasim, Vali Mazhar Müfit (Kansu), Hakkı Behiç Beyler ve diğer çalışma arkadaşlarından oluşan Heyet-i Temsiliye, Ankara'ya gitmek üzere şehirden ayrılmıştır.52 Heyet, 19 Aralık 1919 günü akşam üzeri Kayseri'ye ulaşmıştır.53
Kayseri'ye girişinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Müdafaa-i Milliye Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Remzi Efendi başta olmak üzere cemiyetin tüm üyeleri, ihtiyat zabıtan üyeleri, Devlet memurları, Kayseri'nin seçkin ulemasından Kızıklı Hacı Kasım Efendi, okul öğrencileri ve hocaları karşılamıştır.54
Heyet-i Temsiliye, Kayseri'den 21 Aralık 1919 günü sabahı ayrılmış55 ve aynı günün gecesi saat sekiz buçuğa doğru Mucur'a gelmiştir. Gece hükümet konağında halkın ileri gelenleriyle görüşülmüştür.56 22 Aralık günü sabahı Mustafa Kemal ve arkadaşları Hacı Bektaş'a gitmek üzere Mucur'dan ayrılmıştır. Zira Hacı Bektaş'ta Bektaşi ve Alevilerin bağlı bulundukları Çelebi Cemalettin Efendi ile Hacı Bektaş Veli Dergah-ı Şerifi Postnişini ve Türbedarı Niyazi Salih Baba bulunuyordu. Burada Ankara yolcuları, adı geçen kişiler tarafından içtenlikle karşılanmış ve en iyi şekilde ikramda bulunulmuştur.57 Bu arada Mustafa Kemal Paşa Çelebi Cemalettin Efendi ile görüşmüştür. Bu görüşmeyi ve görüşme sonrasını Mazhar Müfit Kansu'nun anılarından izleyelim:
". Paşa, Çelebi ile görüşerek, tamamen Kuva-yi Milliye'ye taraftar olduğuna dair söz aldı ve buraya gelmekten maksadımız da hasıl oldu. Bu muzakere pek uzun sürmedi. Çelebi Efendi derhal vaziyeti kavradı ve adamlarına lazım gelen talimatı vereceğini vaadetti. Paşa'nın vaziyet ve giriştiğimiz mücadele hakkında verdiği tafsilat Çelebi'nin nazarı dikkatini celbetti. Hatta Çelebi daha ileri giderek cumhuriyet taraftarlığını ihsas ettirdi ise de, Paşa zamanı olmayan bu mühim mesele için müsbet veya menfi bir cevap vermeyerek gayet tedbirli bir suretle müzakereyi idare etti. Anlaşılıyor ki, Cemalettin Efendi cumhuriyete taraftar, hele Salih Baba hür fikirli, çok ileri bir zât. Ertesi gün Hacı Bektaş türbesi ziyaret edildi ve Salih Niyazi Baba'nın öğle yemeği davetinde bulunduk. Salih Baba türbenin ve dergâhının her tarafını gezdirdi. Meydan evi denilen mahalde yere küçük ve alçak bir masanın üzerine konulan büyük bir sininin etrafına oturduk. Hepimizin önünden dolaşan uzun bir havlu, yemekte çatal, bıçak vardı. Çok nefis bir yemek. Can denilen müritler pek mükemmel ve sessizce hizmet ediyorlardı. Doğrusu yemekteki bu intizama hayret ettik. Yemeği müteakip ucu zıvanalı sigaralar ve kahveler de ikram edildi. O gün akşam üstü Mucur'a avdet edileceğinden hareket zamanına kadar hoş bir sohbet ile vakit geçirildiği gibi, Çelebi ile Baba arasındaki ihtilaf bir derece halledilir bir şekle konuldu."58
Nihayet iyi bir intiba ile Hacı Bektaş'tan ayrılan Heyet-i Temsiliye 23 Aralık akşamı tekrar Mucur'a gelmiştir.59
Heyet, 21 Aralık günü habersiz ve geç saatlerde Mucur'a geldiğinden halktan karşılayan olmamıştı. Bu defa "Ankara yolunda Mustafa Kemal Paşa'yı Mucur'da başlarında Müftü İsmail Hakkı Efendi'nin olduğu kalabalık karşılıyor. Müftü Efendi evvela bir dua okuyor, cemaatin amin sesleri arasında zafer niyaz ediyor. Heyet-i Temsiliye 23/24 Aralık 1919 gecesini Mucur'da geçirmiş ve Müftü Efendi'nin başkanlığında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Mucur Merkezi kurulmuştur."60
24 Aralık günü Mucur'dan ayrılan Heyet-i Temsiliye aynı gün Kırşehir'e gelmiştir. Kırşehirliler büyük bir törenle Ankara yolcularını karşılarlar. Kentin girişinde kurbanlar kesilmiştir. Kırşehir'de kaldıkları süre içerisinde heyet, Kırşehir Gençler Derneği'ni de ziyaret etmiştir.61
Kırşehir'den 24 Aralık günü ayrılan Heyet-i Temsiliye, Kaman, Çiçekdağı ve Beynam'dan sonra 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya ulaşmıştır. Her geçtikleri yerleşim yerlerinde olduğu gibi, buralarda da Mustafa Kemal ve arkadaşları çoşkuyla karşılandılar. Bu karşılamalarda din adamları ön saflarda yer almıştır. Bunlardan biri de Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah (Alp) Efendi'dir. Hayrullah Efendi, Yozgat isyanı sırasında beldenin güvenliğini sağlamak yolunda önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bu arada TBMM, Müftü Efendi'den asker toplamasını istemiş ve kasabanın güvenliğini şahsına emanet etmiştir.62
Mustafa Kemal Paşa'nın Heyet-i Temsiliye üyeleri ile Ankara'ya geldiği 27 Aralık 1919 günü kendisini karşılayanların başında yine bir din adamı bulunmaktaydı. Bu tarihi olayı Mahmut Goloğlu'nun Üçüncü Meşrutiyet adlı eserinden izleyelim:
"Bu sıralarda idi ki Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya geleceği duyulmuş ve yola çıktığı haber alınmıştı. Vali Vekili Yahya Galip Bey'le Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Efendi (Ankara Müftüsü), Mustafa Kemal Paşa'yı olağanüstü bir şekilde karşılamak ve bu arada Ankara'daki İngiliz ve Fransızlara da Kuva-yi Milliye'nin gücünü göstermek için geceli gündüzlü çalışarak, bölgedeki bütün seymenlerin karşılama törenine katılmalarını sağlamaya uğraşmışlardı. Bir suvari birliğinin önünde 24. Tümen Komutanı Yarmay Mahmut Bey ile Kurmay Başkanı Binbaşı Ömer Halis Bey (Bıyıktay) ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Hoca Rıfat Efendi (Börekçi) ile Ankara ileri gelenleri ... vardı."63 Görüldüğü gibi din adamları Mustafa Kemal Paşa'yı yalnız bırakmamışlardır.
C. Kongrelerde Din Adamları
30 Ekim 1918 sonrasında, Anadolu'nun her yerinde Cemiyet-i İslamiye, İstihlas-ı Vatan, Redd-i İlhak, Müdafaa-i Hukuku Osmaniye gibi çeşitli isimler altında savunma örgütleri kurulmuştur. Yönetici, din adamı ve eşraf tarafından oluşturulan bu cemiyetlerin, zamanla faaliyetlerini birleştirme girişiminde bulunduklarını görüyoruz. Örneğin, doğu vilayetleri için Erzurum Kongresi, batı vilayetlari için de Balıkesir Kongresi. Güneyde, Pozantı ve Çukurova Kongreleri, Trakya'da, Lüleburgaz ve Edirne Kongreleri ile Muğla, Uşak ve Afyon Kongrelerinin yanı sıra, Aydın, Menteşe, Denizli, Isparta, Burdur ve Antalya'yı kapsayan Nazilli Kongresi yapılmıştır. Bunlardan başka daha geniş çapta olmak üzere, Ege Bölgesinde Alaşehir Kongresi, tüm Türkiye'yi kucaklayan Sivas Kongresi. Bu çalışmalar, sözü edilen girişimlerin en önemlileridir.
Bu kongrelerde din adamları da yer almıştır. Örneğin, Mustafa Kemal Paşa, TBMM'nin açılışında önemi büyük olan Erzurum Kongresi üyeliği ve daha sonra da kongrenin başkanlığına Hoca Raif Efendi'nin gayret ve yardımlarıyla seçilmiştir. Raif Efendi, Vilayat-ı Şarkıye Muhafazaa-i Hukuku Milliye Erzurum Şubesi Başkanı olarak kaleme aldığı 10 Temmuz 1919 tarihli yazısıyla, Mustafa Kemal Paşa'nın cemiyetin başına geçerek yönetim kurulu başkanlığını kabul etmesini istemiştir. Aynı yazıda Rauf Bey (Orbay)'in de yönetim kurulu ikinci başkanlığına seçildiği bildiriliyordu.64
Mustafa Kemal Paşa, Raif Efendi'nin anılan yazısını Nutuk'un 36. Belgesi olarak sunduğu gibi duyduğu memnuniyeti de,"Efendiler, askerlikten ayrıldıktan sonra bütün Erzurum halkının ve Vilayat-ı Şarkıye Muhafazaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti'nin Erzurum şubesinin bana karşı pek açık olarak gösterdikleri güven ve yakınlığın bende bıraktığı unutulmaz hatırayı burada açıkça belirtmeyi görev sayarım." ifadeleriyle anlatmaktadır.65
Öte yandan Sivas Kongresi'nde en çok tartışılan konulardan birisi de manda meselesidir. Kimi delegeler, mandayı savunurken, kimi karşı çıkmış, delegelerin büyük bir kısmı kesin tavırlarını ortaya koyamamıştır. Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerinden Bekir Sami, İsmail Hami, Vasıf Rafet Beylerle İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuat Cebesoy'un babası), mandayı savunanların başında gelmekteydi.66 Kara Vasıf Bey ile Halide Edip (Adıvar) Hanım da Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdikleri mektuplarla Amerikan mandasını savunmakta idiler.67
Adı geçen kişiler mandayı savunurken, Sivas Kongresi'ne Erzurum Delegesi ve Heyet-i Temsiliye üyesi olarak katılan Hoca Raif Efendi68 ise, mandaya karşı çıkmıştır. Başka bir ifadeyle o, manda tartışmalarında Mustafa Kemal'in yanında yer almıştır. Raif Efendi'nin çok açık bir biçimde mandayı reddetmesi delegeler ve mandayı savunanlar üzerinde olumlu tesir etmiştir.69
Ulusal harekatın önde gelen isimlerinin bile mandayı savunduğu, hatta manda fikrini ilk ortaya atanlardan olduğu hatırlanırsa70 Hoca Raif Efendi'nin Milli Mücadele'deki hizmetlerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Diğer taraftan Erzurum ve Sivas kongrelerine katılan din adamı sadece Hoca Raif Efendi değildir. Erzurum Kongresi delegeleri arasında şu din adamları da bulunmaktadır:
Siirt delegeleri: Müftü Hacı Hafız Mehmet Cemil ve Müderris Hafız Cemil Efendiler, Erzincan delegesi: Meşayihten Hacı Fevzi Efendi, Sivas delegesi: Müderris Fazullah Efendi, Kuruçay delegesi: Müftü Şevki Efendi, Of delegesi: Müderris Yunus Efendi, Kelkit delegesi: Müftü Osman Efendi, Şiran delegesi: Müftü Hasan Fahri Efendi, Rize delegesi: Hoca Necati Efendi ve Diyarbakır delegesi: Müftü Hacı İbrahim Efendi.71
Erzurum Kongresi Şiran Müftüsü Hasan Fahri Efendi'nin yaptığı dualarla açılıp kapanmıştır. Bundan dolayı Mustafa Kemal Paşa ona 9 Ağustos 1335/1919 tarihli telgafı ile teşekkür etmiştir.72
Sivas Kongresi'nde de Hoca Raif Efendi (Erzurum Delegesi), Şeyh Hacı Fevzi Efendi (Erzincan Delegesi), Müftü Tevfik Efendi (Çorum Delagesi), Gümüşzade Bekir Efendi (Afyon Delegesi), Hacı Osman Remzi Efendi (Nevşehir Delegesi), Ahmet Nuri Efendi (Bursa Delegesi) gibi birçok din adamı katılmıştır.73 Bu arada Sivas Kongresi'nin hazırlık çalışmalarını yürüten komisyonun içerisinde de din adamları ön saflardadır. Bunlar, Vali Vekili Kadı Hasbi, Müderris Fazlullah ve Müftü Abdürrauf Efendiler'dir. Özellikle Müftü Efendi Vali Reşit Paşa'nın ifadesiyle ". Erzurum yolcularına parlak bir istikbal merasimi yapmak vazifesini üzerine almıştı. Cübbesinin etekleri toplayarak, ev ev, dükkan dükkan dolaşıyordu."74
Öte yandan Mazhar Müfüt Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, adlı hatıratında bu konuda şu bilgiyi vermektedir: Müftü Abdurrauf Efendi, Kolordu Komutanı Selehattin ve Eski Sivas Mebusu Rasim Beyler de Mustafa Paşa Hazretlerini ve heyeti karşılamak, misafir etmek hususunda büyük gayret sarf ettiler.75
Vali Reşit Paşa Milli Mücadele'nin ilk günlerinde tereddüt içerisindedir. Valinin bu durumu, Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum'a gitmek üzere Sivas'a uğradığı günlerde bile devam etmekteydi.76 Muhtemelen bu durumu nedeniyle Reşit Paşa, Sivas için melhüs tehlikeler ileri sürerek kongrenin bu şehirde toplanmasını engellemeye çalışmıştır.77
Vali Reşit Paşa, böyle kuşkulu tutum ve davranışlar sergilerken başta Müftü Abdurrauf Efendi olmak üzere Sivas merkezindeki diğer din adamları çoktan kararlarını Milli Mücadele lehinde vermişlerdir. Reşit Paşa, vilayetteki Kuva-yi Milliye çalışmaları hakkında bilgi isterken de teşkilat mensuplarından şu cevabı almıştır:
". O kadar kalabalık değiliz. Fakat başta Müftü olmak üzere ulema takımı hemen hemen bizimle beraberdir."78
Din adamlarının örnek davranışları Erzurum ve Sivas kongreleri ile sınırlı değildir. Onlar, diğer kongrelere de katılmışlar ve önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.79
D. Demir ve Çelik Alaylar
Milli Mücadele'de din adamları ellerinde silah beldelerini de korumuşlardır. İsparta'da Hafız İbrahim Efendi, Demiralay, Afon-Karahisar'da da Hoca İsmail Şükrü Efendi, Çelikalay, adlarında gönüllülerden alaylar teşkil etmişlerdir. Ali Fuat Paşa bu kuvvetlerden şöyle söz eder:
"Anadolu'nun muayyen bir kısmını elde tutabilmenin ilk şartı, başında olduğum 20. Kolordu'nun sahası içinde olan İsparta-Afyonkarahisar-Eskişehir hattını elde muhafaza edebilmekti. Eskişehir'de İngilizler vardı. Eğer İsparta ve Afyon'u muhafaza edebilseydik, Eskişehir'deki İngilizleri atmak mümkündü. İsparta ve Afyon'da milli kuvvetleri teşkil edebilme faaliyetimize gerek kalmazdı: Bu iki şehrimizde, iki din adamı, başı sarıklı iki mücahit başa geçmişler ve milli kuvvetleri tecrübeli kumandan, siyaset ve basiretiyle teşkilatlandırmışlar ve ilk anda yadırganacak bir kararla kumandayı da bizzat ellerine almışlardı. İsparta'da Hafız İbrahim Efendi, Afyonkarahisar'da Hoca İsmail Şükrü Efendi."80
Yunan orduları durmadan ilerliyorlardı. Alaşehir elden çıkmıştı. Yunan işgalinin genişlediği bu günlerde konu TBMM'de gündeme gelmiş ve Mustafa Kemal ve Fevzi Paşaların da hazır bulundukları Meclis oturumunda hararetle tartışılmıştır.81 Bu arada Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü Hoca da görüşlerini açıklamıştır.82
Meclisteki bu tartışmalar esnasında Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, İsmail Şükrü Hoca'ya; "Hocam vaziyet tehlikelidir... Bir cephe kurabilmek için bize beş ay zaman lazım." demesi üzerine de İsmail Şükrü Hoca, kendisine yeteri miktarda at ve silah verilmesi halinde düşmanı beş ay oyalamak yerine durdurabileceğini bildirmiştir.83 Bundan sonraki gelişmeleri İsmail Şükrü şöyle anlatır:
"Paşa bu tekliften memnun kalır. Ne kadar silah ve cephane varsa derhal bana teslim edilmesi için Ankara silah deposuna emir verdiler.84 Depoya gittim. Ne göreyim, 14 adet Martin'den muaddel tek atışlı bekçi silahlarından başka silah yok. Bunları aldım. Kırka iblağını istedim. Ankara Kolordu Kumandanı ve Vali Vekili Nuri Bey'in bunu bulacağını ümit ediyordum. Maalesef buna imkan olmadığını söyledi. Resmi makamlardan ümit kesilince Allah'a dayanarak bir çare düşündüm. Hemen bir gün içinde bir asker elbisesi diktirdim. Başımdaki sarığı muhafaza ederek bu asker elbisesini giydim. Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazından sonra kürsüye çıktım. "Ey cemaati müslimin! dedim. Kapıları kapayınız, hiçbiriniz camiden dışarı çıkmasın. Sizinle görüşecek mühim meseleler var!" dedim... Coştum, söyledim. Evde duvarlarda asılı duran harp silahlarının boşuna asılı kalırsa ev sahibine lanet edeceğini anlattım. Memleket ve din tehlikede kalırsa yedisinden yetmişine kadar bütün Müslümanların cihatla mükellef olduğunu anlattım. Mustafa Kemal Paşa'nın teminatını söyledim. Cemaat ağladı, ben ağladım. Nihayet arkamdaki ilmiye cübbesini çıkararak asker elbisesiyle başımda sarık olarak kürsüde ayağa kalktım. "Ey cemaati Müslimin! dedim. İşte ben asker kıyafetine girdim. Cepheye gidiyorum. Memleket ve din kurtuluncaya kadar cephelerde düşmanla çarpışacağım. Memleketini, dinini seven benimle gelsin" dedim. Herkes sağa sola koştu. O gün akşama kadar 700 silah, 600 mücahit, 120 at toplanmıştı... ben miktarı kafi silahşör mücahitlerle Ankara'dan ayrıldım. Afyon'a gelir gelmez düşman bir taarruz daha yapmış, Uşak'a girmişti. Acele cepheye koştum. Uşak cephesini İzzet Bey kumanda ediyordu... Ben hemen o tarafta bir müdaafa hattı tesis ettim."85
Diğer taraftan İsparta gönüllülerinden oluşan, Hafız İbrahim'in komuta ettiği Demiralay da düşmanın Sarayköy önünde durdurulmasında önemli hizmetleri olmuştur. Ayrıca Demiralay'ın varlığı İtalyanların İsparta ve çevresinde barınmasını da engellemiştir. Çelikalay da Dumlupınar'da Yunan ileri harekatını dokuz ay durdurarak, ordumuzun hazırlanmasını temin etmiştir.
Düzenli ordunun kurulması üzerine Çelikalay 68. alay içinde yer almıştır.86 Demiralay da önce "Mürettep Alay" olarak 57. Tümen kuruluşu içerisine dahil edilmiştir. Ocak 1921'de de Menderes Grup Komutanlığı emrine verilmiştir.87 Çelikalay ve Demiralay'ın bu başarılı hizmetleri, TBMM tarafından da yakinen takip edilmiştir.88 Hatta Meclisin takdirleri Başkan Mustafa Kemal Paşa vasıtasıyla Demiralay Komutanı Hafız İbrahim Bey'e bildirilmiştir.89
Hoca İsmail Şükrü ve Hafız İbrahim Efendiler kuvvetlerinin düzenli ordunun içerisinde yer almasından sonra TBMM'deki görevlerine dönmüşlerdir.90
Hafız İbrahim ve Hoca İsmail Şükrü Efendilerden başka kimi din adamları da gönüllülerden oluşturdukları müfrezelerini komuta etmişlerdir. Örneğin, daha önce de belirtildiği gibi Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi bunlardan birisidir. Müftü Ahmet İzzet Efendi Çal (Denizli) ve çevresinden oluşturduğu 100 kişilik müfrezesini Aydın-Köşk çephesinde komuta etmiştir. Yine Salihli-Bozdoğan cephesinde Kadı Zahid Molla, Bakırlı Hüseyin Hafız, Kırkağaç Müftüsü Mehmet Rıfat da Kuva-yi Milliye komutanlıkları yapmışlardır. Bunlardan Müftü Mehmet Rıfat Efendi düşmanla çarpışırken esir düşmüş ve Atina'da uzun süre esaret hayatı yaşamıştır.91
Bir diğer müfreze komutanı da Celal Bayar'ın "... İri vücutlu, başında kocaman sarığı, muntazam kesilmiş sakalı, elinde bir İngiliz filintası, belinde fişeklerle, İngiliz atı üzerinde çok heybetli görünüyordu. Yanında beş silahlı muhafız vardı." diye tanımladığı Eşme Müftüsü Hacı Nafiz Efendi'dir.92
Ayrıca Urfa'da Abdullah Hoca, Antep'de Vezir Hoca, Tarsus'da Enis Hoca, Kilis'te Abdurrahman Efendi, Geyve'de Hafız Şevket, Kütahya'da Hafız İbrahim gibi daha pek çok din adamı cephelerde düşmanla vuruşmalara katılmıştır.93Bu bölümü, Mustafa Kemal Paşa'nın Demiralay Komutanı Hafız İbrahim'e gönderdiği 14 Ağustos 1920 tarihli telgrafı ile bitirelim:
"İsparta livasının Müdafaa-i vatan hususunda gösterdiği fedakarlık teşekküre şayandır. Bütün alay zevatı ve kendinize Millet Meclisi'nin takdirlerini ve teşekkürlerini takdim ederim."94
E. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nde Görev Alan Din Adamları
Müdafaa-i Hukuk, bir ulusun yaşama hakkının mücadelesini simgeler. Müdafaa-i Hukuk Türk milletinin "Ben varım, binlerce yıllık bir tarihin ve bu toprakların sahibiyim." diyen sesin bütün dünyaya duyrulmasıdır. Müdafaa-i Hukuk, hakları, özgürlükleri, namusları ve tarihleri ellerinden alınmak istenen bir toplumun mücadele azmi ve kararlılığıdır. Müdafaa-i Hukuk, hak ve özgürlükleri için bir araya gelenlerin, gerektiğinde canlarını ortaya koydukları mücadele şuurudur. Nihayet Müdafaa-i Hukuk, yeni bir devletin doğuşunun kaynağıdır.
Müdafaa-i Hukuk örgütleri başlangıçta yereldir. Bu kuruluşların Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanmaları ile bütün vatanın kurtuluşu, ulusal bir devletin kuruluşu amaçlanmıştır. Başlangıçta belki sadece Yunan işgaline, Ermeni saldırılarına, Fransız, İngiliz ve İtalyanlara karşı başlayan mücadele, Sivas Kongresi'nden (7-11 Eylül 1919) sonra ülkenin bütününe yönelmiştir. Müdafaa-i Hukuk'un ve bu ana düşünce etrafında meydana gelen örgütlerinin askeri güçle birlikte hareketi de yine Sivas Kongresi esnasında gerçekleştirilmiştir. TBMM de bu kuruluşların üzerine bina edilmiştir.95
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nin kuruluş ve faaliyetlerinde, din görevlileri de görev almışlardır. Ancak hemen belirtelim ki Milli Mücadele'nin diğer sahalarında olduğu gibi Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri konusunda da din adamları ilk sırada yer almışlardır.96
F. Milli Mücadele'de Fetvalar ve Atatürk
Bir davranışın, bir işin, İslam dini hükümleri açısından, doğru veya yanlışlığı, olur veya olmazlığı konusunda din bilginlerinin verdikleri sözlü veya yazılı cevaplara Fetvâ denir.
TBMM'nin açılış arifesinde, ülkenin işgalden kurtulabilmiş köşeleri, ayrı görüşlerin kavga sahnesi haline gelmiştir. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah'ın yıkıcı fetvaları ve Bab-ı Âli'nin beyannameleri ile aldatılan halk, yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikilmiştir. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele'nin önde gelenlerinin "katli vacip olduğuna" dair fetvalar verilmiştir. Bunun üzerine Anadolu'nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar baş göstermiş, isyancılar Ayaş belinden Ankara'yı seyreder hale gelmişlerdir. İç ve dış ihanet odakları el ele vererek Anadolu'da bir kardeş kavgası çıkartmak suretiyle Türk halkını birbirine kırdırmak istenmiştir. Başka bir deyişle Türk Milli Mücadelesi için zor günler yaşanıyordu.
Böyle bir anda başta Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat Efendi (Börekçi) olmak üzere pek çok din bilgini vazifeye koşmuştur. O, Anadolu'da sağ duyulu ve vatansever ulemayı harekete getirerek ulusal hareketin meşru olduğuna dair karşı fetvalar hazırlamıştır. Bu yönü ile Milli Mücadele'de fetvalar savaşına da tanık olunmuştur. Hemen belirtelim ki bu savaşta 155'i aşkın97 Anadolu ulemasınca tasdik edilen Ankara Fetvâsı, tek Dürrüzade Abdullah'ın imzasını taşıyan İstanbul Fetvâsı'nı hükümsüz kılmış, ulusal birlik ve beraberliği pekiştirmiştir.98
Ayrıca kimi din adamları çalışmalarını İ. Dönem TBMM'nde devam ettirmiş ve Meclis'te de önemli çalışmalarda bulunmuşlardır. Sayıları 62 olan bu din adamlarından bazılarının öylesine teklif ve önerileri olmuştur ki, aradan 81 yıl geçmesine rağmen bugün dahi güncelliğini kaybetmemiştir. Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk'ün "mefkure arkadaşım" dediği İzmir Milletvekili Hacı Süleyman Efendi'nin eğitimle ilgili olarak söyledikleri gibi.99
Sonuç:
Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Şeyhülislam Mustafa Sabri ve Dürrizade Abdullah, Ayan azası Zeynelabidin, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi, Babaeski Müftüsü Ali Rıza, Said Molla, Gerede-Bolu olaylarının Kör Ali ve Eşref Hocaları, Düzce'nin Ahmet Hocası, Biga'nın Gavur İmamı, Konya-Bozkır'ın Zeynelabidin'e bağlı hocaları gibi kimilerinin aksine, vatanın işgallerden kurtarılması ve milletin bağımsızlığı için, pek çok din adamı önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Merhum Orgeneral Kazım Özalp'in ifadesiyle "O gayri müsait ahval ve şerait içinde muhterem ulemamız öne geçmişler, sadece telkin ve aydınlatma ödevi ile yetinmemişler, milli kuvvetlerin başında çarpışmışlardır..."100
Öte yandan hiçbir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yoktur ki, bu örgütün içinde veya başında bir din adamı bulunmasın. Bilindiği üzere TBMM, bu kuruluşların üzerine bina edilmiştir. Bu arada Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919'da Anadolu topraklarına ayak bastığında, onu karşılyanların başında yine din adamları ön saflarda yer almışlardır. Ayrıca bir kısmı çalışmalarını TBMM'nde de sürdürmüştür.
Kısaca, İzmir'in işgalinden dört saat sonra düzenlediği mitingde ilk direniş fetvasını veren ve örgütünü kuran Müftü Ahmet Hulusi Efendi'den, İzmir Valisi İzzet Bey'in Yunan işgaline karşı çıkılmaması emri üzerine; "Vali Bey! Bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alna Yunan alçağını sükunetle selamlamış olmanın karasını sürerek huzur-u ilahiye çıkamam." diye haykıran İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi.
Milli Mücadele'nin meşru olduğuna dair fetva veren Müftü Mehmet Rıfat Efendi'den Mustafa Kemal Paşa'yı "Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir." sözleriyle karşılayan Müftü Hacı Tevfik ve Abdurrahman Kamil Efendiler ve daha niceleri Atatürk'ün "Ya İstiklal Ya Ölüm" parolası etrafında birleşmişlerdir. Böylece Hıristiyanlık dünyasının, "Türkleri Anadolu'dan atmak" gayesi, zorlu bir mücadele sonunda engellenmiştir. İşte bu zorlu mücadelede din adamlarının önemli hizmetleri olmuştur. Bu din adamları, Mustafa Kemal Paşa tarafından her zaman takdir etmiştir. Örneğin, Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat Efendi'ye Milli Mücadele'deki hizmetlerinin anısına her bayram bir hediye gönderir ve buna 1200 liralık bir çeki de eklerdi.101 Mustafa Kemal Paşa'nın aynı şekilde davranışta bulunduğu bir diğer kişi "baba" diye hitap ettiği Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi'dir.102
Konumuzu Atatürk'ün 24 Eylül 1924 tarihinde Amasya'ya ziyareti esnasında şerefine verilen yemekte yaptığı konuşmasının son kısmıyla bitirelim.
"Efendiler! Bundan beş sene evvel buraya geldiğim zaman bu şehir halkı da bütün millet gibi hakiki vaziyeti anlamamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir halde idi. Ben burada bir çok zevatla beraber Kamil Efendi Hazretleri'yle de görüştüm. Bir cami-i şerifte (Beyazıt) hakikatı halka izah ettiler. Efendi hazretleri halka dediler ki: "Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti ve istiklali hakikaten tehlikeye düşmüştür. Bu felekatten kurtulmak icap ederse, vatanın son bir ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Padişah olsun, halife olsun isim ve unvanı her ne olursa olsun hiçbir şahıs ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegane kurtuluş çaresi halkın doğrudan doğruya hakimiyeti eline alması ve iradesini kullanmasıdır." İşte Efendi Hazretlerinin bu aydınlatıcı vaaz ve nasihatından sonra herkes çalışmaya başladı. Bu münasebetle Müftü Kamil Efendi Hazretleri'ni takdirle yadediyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder."103 Tabii bizler de...
Kaynaklar:
1 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali İstanbul, 1976, s. 69-70.
2 S. Selek, a.g.e., s. 70. Ayrıca Milli Mücadele'de yöneticilerin tutum ve davranışları için bkz. Kamil Erdeha, Milli Mücadele'de Vilayetler ve Valiler, İstanbul 1975.
3 bkz, Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele de Din Adamları İİ, 2. Basım, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara, 1999, s. 244-248.
4 S. Selek, a.g.e., s. 83.
5 A.g.e., s. 96.
6 Bkz. Ali Sarıkoyuncu, "Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Milli Mücadele ve Atatürk İnkılapları Karşıtı Tutum ve Davranışları", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, s. 39, ss. 804-884.
7 Bkz. Yücel Özkaya, "Ulusal Bağımsızlık Savaşı Boyunca Yaralı ve Zararlı Dernekler", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Atı: 10, s 179-180.
8 Bkz. Ali Sarıkoyuncu, "Ulusal Bağımsızlık Savaşında Milli Varlığa Düşman Cemiyetlerden Teâli-i İslâm'ın Bir Bildirisi", Tarih ve Toplum, Sayı: 102, s. 19-22.
9 Ömer Fevzi hakkında bkz., Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul, 1980, C. 4-5, s. 335-336.
10 TBMM Gizli Celse Zabıtları, Türkiye İş bankası Yayını, Ankara, 1985, C. I, s. 203. Ayrıca Mehmet Vehbi Efendi (Çelik) hakkında bilgi için bkz., Numan Hadimioğlu, Hadim ve Hadimiler, Ankara, 1983, s. 185.
11 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. İİ, s. 208.
12 Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele'de Din Adamları İ, 2. Basım, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara, 1997, s. 79.
13 Bkz., Sarıkoyuncu A., a.g.e., s. 73-129; İbrahim Aksakal, Milli Mücadele'de Denizli ve Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Lisans Tezi (Yayımlanmamış), Ankara,
1971; Sadi Borak, "Sarıklı Bir Mücahit", Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 9 (Ekim 1968); Mithat Sertoğlu, "Milli Mücadele'de Kahraman Denizli", BTTD, Sayı: 6; Tarhan Toker, Kuva-yi Milliye ve Milli Mücadele'de Denizli, Denizli, 1983, M. Akif Tütenk, Milli Mücadele'de Denizli, İzmir, 1949; Milli Mücadele'de Denizli Heyeti Milliyesi, Balıkesir, 1947.
14 Rahmi Apak, İstiklal Savaşı'nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, 2. Basım, Ankara 1990, s. 89.
15 Tarhan Toker, Kuva-yi Milliye ve Milli Mücadele'de Denizli, Denizli 1983, s. 23.

16 Orhan Vural, "İstiklal Savaşı'nda Müftülerin Hizmetleri", Sebilürreşad, C. İ, Sayı: 12, s. 185-187.
17 ATASE Arş., KL: 425; D: 2, Fh: 31.
18 Bkz., Aksakal, İ., a.g.e., s. 13.
19 Ali Sarıkoyuncu, "Mustafa Kemal ve Milli Mücadele'de Din Adamlar," Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C: Xİİİ, Sayı: 39 (Kasım 1997), s. 985; ATASE Arş., KL: 792, D: 85, Fh: 67-2.
20 Celal Bayar, Bende Yazdım, C. 6, İstanbul 1969, s. 1959.
21 Coker, F., a.g.e., s. 136-137.
22 Hacı Süleyman Efendi'nin hizmetleri hakkında çalışmamızın dördüncü bölümde bilgi sunulmuştur.
23 Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele'de Din Adamları İİ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1999, s. 223 vd.
24 Ali Sarıkoyuncu, "Milli Mücadele'de Afyon Müftüsü Hüseyin (Bayık) Efendi", 3. Afyon-Karahisar Araştırmaları Sempozyumu, Afyon, 1994, s. 74.
25 Ali Sarıkoyuncu, "Yunan Megali İdeası ve Batı Anadolu'nun Düşman İşgalinden Kurtarılmasında Din Adamları", Diyanet İlmi Dergi, C. 30, Sayı: 4, s. 45.
26 İlhan Tekeli-Selim İlkin, Ege'de Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı'na Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, TTK Yayınları, 1989, s. 71.
27 Bu nedenle olacak ki, Rahmetullah Efendi, Manisa Müftüsü Alim Efendi'nin hazırladığı fetvayı fikren katıldığı halde imzalamamıştır. (Teoman Ergül, Kurtuluş Savaşı'nda Manisa (1919­1922), İzmir, 1991, s. 25.
28 Ergül, T., a.g.e., s. 25.
29 Ergül, T., a.g.e., s. 25. Ayrıca Alim Efendi hakkında bilgi için bkz., M. Çağatay, Manisa Ünlüleri, Manisa, 1946, s. 44; Selami Bertuğ, "Manisalı Alim Efendi ve Klasik Türk Musikisindeki Yeri", Mesir Konferansları, Manisa Turizm Derneği Yayınları No: 4, Manisa, 1993, s. 7-12.
30 Hasan Basri Çağatay halkı Milli Mücadele lehinde bilinçlendirmek için bir de gazete çıkarmıştır. Ses adını verdiği gazetesinde işgallere karşı konulması konusunda yazılar yazmıştır. Bkz., Mücteba Uğur, Hasan Basri Çantay, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1994, s. 1 vd.
31 1908 yılında Uşak Müftülüğü görevini yürüten İbrahim Tahtakılıç'ın Milli Mücadele'deki hizmetleri için bkz., Tekeli, İ-İlkin, S., a.g.e., s. 365-381.
32 Sarıkoyuncu, A., "Milli Mücadele'de Afyon Müftüsü .", s. 74.
33 BTTD, Sayı: 36, Belge No: 12. Ayrıca bkz., Ali Sarıkoyuncu, "Şeyh Edebâli ve Milli Mücadele'de Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Efendi", Diyanet İlmi Dergi, C. 4, Sayı: 3, s. 15-21; Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele'de Söğüt ve Çevresi, Osmangazi Üniversitesi Yayını, Eskişehir 1999, s. 29-36; Ali Sarıkoyuncu, "Bilecik ve Çevresinde Yunan Mezalimi", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S. 28 (Mart 1994), s. 19 vd.
34 Bu din bilginlerinin Güney cephesindeki hizmetleri için bkz., Hakkı Şenkon, "Maneviyatın Yurt Müdafaasındaki Rolü", Sebilürreşad, C. 2, s. 367 vd; Hulusi Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep 1968; Hulusi Yetkin, Gaziantep Savaşı Hatıralarından Derlemeler, Gaziantep 1962, s. 20 vd; Sahir Üzel, Gaziantep Savaşı'nın İç Yüzü, Kayseri 1964; Bedri Alpay, "İstiklal Savaşı'nın Sarıklı
17 Kahramanları", Sebilürreşad, C. 2, s. 336 vd; Adil Bağdatlıoğlu, Uzunoluk, İstanbul 1942, s. 53 vd; Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1973, s. 303-304, İsmail Özçelik, Milli Mücadele'de Güney Cephesi (Urfa), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1992, s. 55 vd.
35 Kutay, C., a.g.e., s. 205.
36 Bkz., Yaşar Akbıyık, Milli Mücadele'de Güney Cephesi Maraş, 2. Basım, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999, s. 123 vd.
37 Bkz., Hasan Güzel, Konya'da Milli Mücadele'yi Destekleyen Din Adamları, Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış), AÜTİTE, Ankara 1988, s. 20 vd.
38 Şeyh Ata Efendi'nin Anadolu'ya silah ve personel sevkinde önemli hizmetleri olmuştur. İsmet İnönü'den Halide Edip'e ve Mehmet Akif'e kadar çok kimse Şeyh Ata'nın dergahından Anadolu'ya hareket etmişlerdir. Albay Hüsamettin Ertürk, işgal altındaki istanbul'dan Anadolu'ya silah sevkiyatını idare eden vatanperverleri zikrederken şu din adamlarını da saymaktadır. Topkapı'da Kayyim Ahmet, İmam Necati, Kadıköy'de ilk Milli teşkilatı kuran Şeyh Muhip Efendi ile oğlu Yusuf Efendi, Aksaray'da İmam Tevfik Efendi, Üsküdar'da Hafız Nuri ile Bektaşi Dedelerinden Ali Nutki Baba, Sarıyer'de Hafız Mehmet Bey'dir. (Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1957, s. 222-239).
39 Hakimiyet-i Milliye, 5 Mayıs, 1336; Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşı'nda Sarıklı Mücahitler, İstanbul 1969, s. 109 vd; Kutay, C., a.g.e., s. 43 vd; Ali Sarıkoyunca, Milli Mücadele'de Zonguldak ve Havalisi, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1992, s. 96-120; Ali Sarıkoyuncu, "Milli Mücadele'de Amasya Müftüleri, Hacı Tevfik ve Abdurrahman Kamil Efendiler", Diyanet İlmi Dergi, C: 31, Sayı: 2, s. 61-100; Sarıkoyuncu, A., Milli Mücadele'de Din Adamları I, s. 24-27; Ali Sarıkoyuncu, "Mustafa Kemal ve Milli Mücadele'de Din Adamları", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, s. 39 (Kasım 1997), s. 982­993.
40 Örneğin, 23 Temmuz 1919 günü Erzurum Kongresi'ni açarken yaptığı konuşmasını "En son olarak niyazım şudur ki, istekleri gerçekleştiren Allah Hazretleri, sevgili bağışlayıcıya saygıyla, bu kutsal vatanın sahibi ve savunucusu ve Ahmediye'nin yüce buyuruğuyla kıyamet gününe kadar sadık bekçisi olan temiz milletimizi, saltanat makamı ve yüce hilafeti korumak ve kutsalatımızı düşünmekle yükümlü olan heyetimizi başarılı kılsın!... Amin."cümlesiyle bitiriyordu. Aynı kongrenin 7 Ağustos 1919 günü yaptığı kapanış konuşması da şöyle son buluyordu: "... Bu birleştirici kurtuluş toplantımız sona ererken, istekleri gerçekleştiren Allah Hazretlerinden doğru yolu göstermesini ve şanlı Peygamberimizin ruhunun bütün üstünlüklerinden, bereketinden bağışlaması dileyiyle, vatan ve milletimize ve sonsuz devletimize mutlu gelecekler dilerim." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. İ, s. 5).
41 Mehmet Akif'in Kastamonu ve diğer yerlerde yaptığı dini içerikli konuşmalar için bkz., Mehmet Akif'in Kur'an-ı Kerim'i Tefsir-i Meviza ve Hutbeleri, Haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu-Nuran Abdulkadiroğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara, 1992, s. 1 vd.
42 Bkz., Bayar, C., a.g.e., C. 6, s. 1753-1754, 1846; Ertürk, H., a.g.e., s. 349.
43 Enver Behnam Şapolya, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, 3. Basım, İstanbul 1959, s. 312.
44 a.g.e., s. 315.
45 Cemal Kutay, bu karşılama heyeti içerisinde Hacı Bektaş Celebisi Cemalettin Efendi'nin de bulınduğunu belirtmektedir. (Kutay, C., a.g.e., s. 281).
46 Hüseyin Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, Ankara 1992, s. 33.
47 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Mustafa Kemal ile Beraber, C. I, TTK Yayını, Ankara, 1988, s. 23.
48 Cevat Yularkıran, Reşit Paşa'nın Hatıraları, İstanbul 1940, s. 123.
49 Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, Ankara 1969, s. 22.
50 A. Cemalettin Ulusoy, Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaş Yolu, 2. Basım, Hacı Bektaş, 1986, s. 101.
51 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı: 80 (Ağustos 1981), s. 9. Ayrıca Alevi-Bektaşilerin Milli Mücadele'deki hizmetlei için bkz., Baki Öz, Kurtuluş Savaşı'nda Alevi-Bektaşiler, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 1997, s. 33 vd.
52 G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, TTK Yayınları, Ankara s. 81; Vehbi Cem Aşkun, Sivas Kongresi, İstanbul 1963, s. 191; Mazhar Müfit kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C. İİ, TTK Yayınları, Ankara 1988, s. 487.
53 Kansu, M. M., a.g.e., CII, s. 490.
54 Zübeyir Kars, Milli Mücadele'de Kayseri, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1993, s. 57.
55 Kansu, M. M, a.g.e., CII, s. 492. Mustafa Kemal Paşa, hareketten önce Hayet-i Temsiliye adına Kayserililerin sıcak ilgi ve samimi duygularına karşılık vererek, memnuniyetlerini bildirmiştir. Bu arada bir de beyanname yayımlamıştır. (Kars, Z, a.g.e., s. 66). Ayrıca beyanname için bkz., Adana'ya Doğru, 22. 12. 1919, İrade-i Milliye, 5. 01. 1920.
56 Kansu, M. M., a.g.e., CII, s. 493.
57 Kansu, M. M., a.g.e., C. II, s. 493-494.
59 Kansu, M. M., a.g.e., C. II, s. 495.
60 Kutay, C., a.g.e., s. 305.
61 Kansu, M. M., a.g.e., C. II, s. 496.
62 Kutay, C., a.g.e., s. 309.
63 Mahmut Goloğlu, Üçüncü Cumhuriyet, Ankara, 1970, s. 8-9. Ayrıca bkz., Kansu, M. M., a.g.e., C. II, s. 497-499.
64 Bkz., Kansu, M. M., a.g.e., C. I, s. 75-78; M. Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele'de Erzurum, Ankara 1946, s. 92-94; M. Fahrettin Kırzıoğlu, M. Kemal Paşa-Erzurum İlişkileri Üzerine Belgeler, TTK Yayınları, Ankara 1991, s. 3 vd; Ayfer Göze, İnkılap Tarihimiz ve Atatürk İlkeleri, 2. Basım, İstanbul 1985, s. 29-32.
65 Kemal Atatürk Nutuk (1919-1927), Bugünkü dille yayına haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000, s. 44.
66 Kadir Kasalak, Milli Mücadele'de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Yayını, Ankara 1993, s. 141.
67 Nutuk (Haz. Zeynep Korkmaz), s. 66-68; Fahrettin Kırzıoğlu, "Amerikan mandasını Kimler istiyor ve nasıl öneriyorlardı", BTTD, C. Xİİ, Sayı: 67-68; ATASE Arş., Kl: 78, D: 290, Fh: 4-2. Ayrıca mandaya taraftar olan kişi ve kuruluşlar için bkz., Kasalak K., a.g.e., s. 9 vd. Ayrıca Halide Edip Adıvar'ın milliyetçilik anlayışı hakkında bkz., Çetin Yetkin, Toplumsal ve Siyasi Açıdan 13 Yazar Üzerine Notlar, Ümit Yayınları, Ankara, 1996 s. 93-118.
68 Hayet-i Temsiliye'den Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, ulemadan Raif Efendi, Şeyh Fevzi Efendi, Bekir Sami Bey, Doğu Anadolu adına Siavas Kongresi'nde bulunmak üzere Erzurum Kongresi'nce görevlendirilmişlerdir. (Göze, A., a.g.e., s. 48).
69 Bkz., Kasalak, K., a.g.e., s. 139.
70 Bkz., Goloğlu, M., Sivas Kongresi, s. 88. Örneğin, Albay İsmet Bey, manda ile ilgili kanaatini Erzurum'da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı zaman (27. 8. 1919), daha ortada Sivas Kongresi yoktu. Bkz., Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Ankara 1990, ss. 164-166.
71 Kansu, M. M., a.g.e., C. I, ss. 78-80.
72 Kutay, C., a.g.e., s. 292.
73 Kansu, M. M., a.g.e., C. I, s. 252; Hikmet Denizli, Sivas Kongresi Delegeleri ve Heyet-i Temsiliye Üyeleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, No: 1655, Ankara 1996, s. 44 vd.
74 Sivas Valisi Reşit Paşa'nın Hatıraları, s. 123.
75 Kansu, M. M., a.g.e., C. İ, s. 208. Daha önce de belirtildiği gibi, heyet üyelerinin konuk edilmesinde Alevi-Bektaşi tekkelerinin de önemli yardım ve desteği olmuştur. (Bkz., Öz, B., a.g.e., s.54 vd).
76 Nutuk (Haz: Zeynep Korkmaz), s. 29.
77 Nutuk (Haz: Zeynep Korkmaz), s. 53-56.
78 Sivas Valisi Reşit Paşa'nın Hatıraları, s. 15; Mısıroğlu, K., a.g.e., s. 161.
79 Bkz., Sarıkoyuncu, A., Milli Mücadele'de Din Adamları I, s. 35-45.
80 Kutay, C., a.g.e., s. 210.
81 Bkz., TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. İ, Türkiye İş Bankası Yayını, Ankara, 1985, s. 38-74.
82 İsmail Şükrü Hoca'nın konuşmasının tamamı için bkz., a.g.e., s. 58-61.
83 Sebülürreşad, C. İİ, Sayı: 46, s. 334.
84 Genelkurmay Başkanlığı Arşivinde rastladığımız bir belge, Hoca İsmail Şükrü Efendi'nin bildirdiklerini teyit etmektedir. 6 Temmuz 1920 tarihini taşıyan bu belge, Müdafaa-i Milliye Vekili Fevzi Paşa imzasıyla Ankara komutanlığına ve Garp cephesi komutanlığına verilmiş bir talimattır. Anılan yazıda; Afyonkarahisar Mebusu Hoca İsmail Şükrü Efendi'nin makamlarına müracat ederek "Ankara ve civarından başlamak üzere Afyonkarahisar'a varıncaya kadar güzergahta kendi at ve silahlarıyle celp ve cem edeceği gönüllülerin kumandasını deruhte ederek, cihada iştirak edeceğini ve gidip geçeceği yerlerden birçok din kardaşları da birlikte götüreceğini de bildirmiştir." denilerek Hoca şükrü Efendi'ye yardımcı olunması istenmektedir. (ATASE Arş., Kl: 556, D: 8, Fh: 3-1).
85 Tekeli, İ-İlkin, S., a.g.e., s. 337-338.
86 ATASE Arş., Kl: 796, D: 108, Fh: 31.
87 Coker, F., a.g.e., s. 470.
88 ATASE Arş., Kl: 558, D: 14, Fh: 47.
89 ATASE Arş., Kl: 557, D: 27, Fh: 34.
90 Coker, F., a.g.e., s. 469-470, 570-571. Ayrıca İsmail Şükrü ve Hafız İbrahim Efendilerin Milli Mücadele'deki hizmetleri için bkz., Sarıkoyuncu A., Milli Mücadele'de Din Adamları II, s. 79-84, 86-92.
91 Sarıkoyuncu A., Milli Mücadele'de Din Adamları I, s. 23.
92 Celal Bayar, Ben de Yazdım, C. 8, İstanbul, 1972, s. 2460.
93 Kutay, C., a.g.e., s. 187 vd.
94 ATASE Arş., Kl: 557, D: 27, Fh: 34.
95 BTD, Sayı: 19 (Eylül 1986), s. 49-58.
96 Bkz., Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele'de Din Adamları I, s.
97 Bu din adamlarının isimleri ve yaşam öyküleri için bkz, A. Sarıkoyuncu, Milli Mücadele'de Din Adamları II, s. 57-375.
98 Bu konuda bkz., Sarıkoyuncu A., Milli Mücadele'de Din Adamları II, s. 21 vd.
99 Dördüncü bölümde Hacı Süleyman Efendi'nin TBMM'de yapmış olduğu bu konuşmalarına yer verilmiştir. Ayrıca milletvekillerinin mesleklerine göre dağılımı için bkz., Güneş, İ., a.g.e., s. 71-74.
100 Kutay, C., a.g.e., s. 383.
101 Uluğ İğdemir, Yılların İçinden, Ankara, 1976, s. 29. Ayrıca Rıfat Börekçi'nin Milli Mücadelede'ki hizmetleri için bkz., Sarıkoyuncu, A., Milli Mücadele'de Din Adamları I, s. 133-171.
102 Bkz., a.g.e., s. 199-214.
103 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. İİ, s. 208-209.
A. Arşiv Vesikaları
1. Atase Arşivi
2. Atase Atatürk Özel Arşivi.
3. Diyanet İşleri Başkanliği Arşivi.
B. Meclis Zabıtları
1. TBMM Zabıt Ceridesi; C. 1-5, 2. Baskı, Ankara 1940-1942 (C. 1-2: 1940; C. 3: 1941, C. 4-5: 1942).
2. TBMM Gizli Celse Zabıtları,
1, Ankara 1985.
2. AKBİYİK, Yaşar, Milli Mücadele'de Güney Cephesi (Maraş), 2. Basım, Ankara 1999.
ALBAYRAK, Sadık, Türkiye'de Din Kavgası, 2. Basım, İstanbul 1975.
APAK, Rahmi, İstiklal Savaşı'nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, 2. Basım, TTK Basımevi, Ankara 1990, İstanbul 1942.
ATATÜRK M. Kemal, Nutuk (1919-1927), Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan: Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000 Ankara 1993.
BAĞDATLİOĞLU, Adil, Uzun Oluk, İstanbul 1942.
BAYAR, Celal, Ben de Yazdım, C. 5, 6, 7, 8, İstanbul 1967, 1968, 1969, 1972.
BERTUĞ, Selami, "Manisalı Âlim Efendi ve Klasik Türk Musikisindeki Yeri", Mesir Konferansları, Manisa Turizm Derneği Yayınları, No: 4, Manisa 1983.
BORAK, Sadi, "Sarıklı Bir Mücahid", Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 9 (Ekim 1968).
, Hacı Süleyman Efendi, İstanbul 1974.
ÇAĞATAY, M., Manisa Ünlüleri, Manisa 1946.
ÇALİŞKAN, Mustafa, Kurtuluş Savaşı Sırasında Din Faktörü, AÜTİTE, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1990.
ÇARİKLİ, Hacim Mühittin, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çarıklı'nın Kuva-yi Milliye Hatıraları (1919-1920), TİTE Yayını, Ankara 1965.
DURSUNOĞLU, Cevat, Milli Mücadele'de Erzurum, Ankara 1940.
ERDEHA, Kâmil, Milli Mücadele'de Valiler ve Vilayetler, İstanbul 1975.
ERGÜL, Teoman, Kurtuluş Savaşı'nda Manisa (1919-1922), İzmir 1991.
ERTÜRK, Hüsamettin, İlk Devrin Perde Arkası, İstanbul 1957.
GOLOĞLU, Mahmut, Sivas Kongresi, Ankara 1969.
, Üçüncü Meşrutiyet, Ankara 1970.
İĞDEMİR, Uluğ, Yılların İçinden, TTK Basımevi, Ankara 1976.
, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1986.
KANSU, Mazhar Müfit, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C. İ, İİ, Ankara 1988. KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimiz, İstanbul 1990.
KARDEŞ, Sırrı, Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa Kırşehir'de, Ankara 1950. KARS, Zübeyir, Milli Mücadele'de Kayseri, Ankara 1988.
KASALAK, Kadir, Milli Mücadele'de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayını, Ankara 1993.
KUTAY, Cemal, Kurtuluşun ve Cumhuriyet'in Manevi Mimarları, Ankara 1973.
MİSİROĞLU, Kadir, Kurtuluş Savaşı'nda Sarıklı Mücahitler, 2. Basım, İstanbul 1969.
ÖZ, Baki, Kurtuluş Savaşı'nda Alevi-Bektaşiler, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 1997.
SARIKOYUNCU, Ali, "Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nda Milli Varlığa Düşman Cemiyetlerden Teali-i İslam'ın Bir Bildirisi", Tarih ve Toplum, Sayı. 102 (1991).
, Milli Mücadele'de Zonguldak ve Havalisi, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1992.
, "Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Milli Mücadele ve Atatürk İnkılapları Karşıtı Tutum ve Davranışları", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. Xİİİ, Sayı. 39 (Kasım 1997).
, Milli Mücadele'de Din Adamları I-İİ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1999.
, Milli Mücadele'de Söğüt ve Çevresi, Osmangazi Üniversitesi Yayını, Eskişehir 1999.
SERTOĞLU, Mithat, "Milli Mücadelemizde Kahraman Denizli", BTTD, Sayı. 6.
ŞAPOLYA, Enver Behnam, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Ankara 1944.
TEKELİ, İlhan-İLKİN, Selim, Ege'de Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı'na Geçerken Uşak Heyeti Merkeziyesi ve İbrahim (TAHTAKİLİÇ) Bey, TTK Yayını, Ankara 1989.
TÜTENK, M. Akif, Milli Mücadele'de Denizli, İzmir 1949.
ULUĞ, Naşit Hakkı, Hemşehrimiz Atatürk, 2. Basım, İstanbul 1973.
Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri Bibliyografyası, C. 1-5, TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 1994.
ULUSOY, A. Cemalettin: Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaş Yolu, 2. Basım, Hacıbektaş,

7 Eylül 2015 Pazartesi

İste İstedikçe

Verirler Ben Acizim Sen Büyüksün Dedikçe…
Verenin Şanı Büyük Sen İste İstedikçe ...
Necip Fazıl Kısakürek

3 Eylül 2015 Perşembe

Ey Oğul ; Abdülkadir Geylani Hazretleri

Ey Oğul!
Önce kendini düzelt ;
Önce kendi nefsine öğüt ver, kendi nefsim düzelt. Sonra da başkalarına öğüt ver, başkalarını düzeltmeye çalış. Sana önce kendi nefsinin özelliklerini, kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmen lazım. Kendinde ıslaha muhtaç bir hal var oldukça başkalarını düzeltmeye, başkalarına öğüt vermeye kalkışma. Eğer kendinde ıslaha muhtaç bir hal bulunduğu halde bunu bırakır da başkasının ıslahına kalkışırsan yazık sana!
Başkalarını nasıl ve hangi hallerde kurtarabileceğini bilirsin. Sen kendin kör isen, bir başkasının elinden tutup nasıl bir yere götürebilirsin? Gözleri görmeyen birisinin bir başkasının elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, kendi nefsini ıslah etmemiş birisinin de başkalarını irşat edip Allah'a götürmesi mümkün değildir. Ancak kendi gözleri gören kişi başkalarını bir yerden bir yere götürebilir.
Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini ancak mahir yüzücü olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Allah'a insanları ancak Onu tanıyan birisi götürebilir. Allah'ı tanımayan kişiye gelince, Ona giden yolda bu kişi insanlara nasıl rehberlik edebilir ki?
Sana Allah'ın tasarrufundan bahsetme ihtiyacını duymuyorum. Sen Onu seversin, amellerini sırf Onun rızası için yaparsın. Asla Ondan başkası için yapmazsın. Ondan korkarsın, Ondan başkasından asla korkmazsın.
Ey Oğul!
Takvaya sarıl ;
Sana takva gerek. Takvaya sarıl, muttaki ol. Sana şeriat gerek, şeriatın esaslarına sarıl. Nefse, şehevî arzulara, şeytana ve kötü kişilere muhalefet etmeli ve onlara uymamalısın. Mü'min kişi bu hususlarda devamlı cihat halindedir. Öyle ki, başından miğferi hiç eksik olmaz, kılıcı asla kınına girmez, atının sırtı hiç eğersiz kalmaz. Uykuyu bile hak erenlerinin uyuduğu niyetle uyur. Hak erenleri düşmana galip gelebilmek için zindelik kazanmak maksadıyla uyurlar. İhtiyaç dolayısıyla yemek yerler. Ancak zaruret halinde konuşurlar. Mecbur kalmadıkça âdetleri dilsizlik ve sükûttur. Onları ancak Allah'ın takdiri konuşturur. Bu dünyada onların dilini Allah hareket ettirir, konuşturur. Tıpkı yarın Kıyamet gününde organlarını konuşturacağı gibi...
Ey Oğul!
Allah'ı daima görür gibi ol
Yalnızlık anlarında öyle bir takvaya ihtiyacın var ve öyle bir takvaya sahip olmalısın ki, seni günahlardan ve günaha sürükleyecek kaymalardan alıkoysun. Öyle bir murakabeye ihtiyacın var, öyle bir murakebeye sahip olmalısın ki, Allah'ın daima seni görmekte olduğunu sana hatırlatsın. İşte sen yalnızlık anlarında böyle olmaya muhtaçsın, mecbursun. Bundan başka, nefis, heva ve şeytanla savaşmaya muhtaçsın.
Ey Oğul!
Gönülleri Hakka davet et ;
Büyük insanları yıkıp mahveden küçük hatalar, sürçmeler ve kaymalardır. Zahitleri mahveden nefsanî ihtiraslardır. Hak erenlerini mahveden yalnızlık anlarındaki kötü düşünceler, hatıra gelen kötü fikirlerdir. Sıddıkları mahveden bir anlık kötülüktür. Onların bütün meşguliyetleri, kalblerini uygunsuz düşüncelerden korumak ve muhafaza etmektir. Onlar Hakka davet mevkiinde bulunan kişilerdir. İnsanları Allah'ı tanımaya davet, ederler. Gönülleri Hakka davet etmekten bir an bile geri durmazlar.
Ey Oğul!
Nefsini itaat altına al ;
Bu zaman âhirzamandır. Nifak çarşısı açılmıştır. Yalan çarşısı açılmıştır. Münafık, yalancı, deccal kişilerle oturmayınız. Yazık sana ki, nefsin münafıktır, yalancıdır, kâfirdir, fâcirdir, müşriktir. Böyle olduğu halde sen onunla nasıl oturuyorsun? Ona muhalefet et, asla muvafakat etme. Onu bağla, asla salıverme. Onu hapset, zindana at. Kendisine ancak zaruri olan haklarını ver. Fazla verme. Onu mücahedelerle kahret, itaat altına al!
Ey Oğul!
Dünya ile âhireti biraraya getir ;
Dünya ile âhireti biraraya getir. Her ikisini de aynı yere koy. Kalbin dünya ve ahiret düşüncesinden arınmış olarak ve çırıl çıplak bir şekilde Mevlan ile tek başına ol. Allah'tan başka herşeyden arınmadıkça Ona yönelme. Halka bağlanıp kalarak Haktan ayrı kalma. Bütün bu sebepleri kopar, at. Allah'a giden yoldaki engelleri birer birer bertaraf et. Bütün bunları yaptıktan sonra dünya ve âhireti bıraktığın yere var. Dünyayı nefsine ver, âhireti kalbine koy, Mevlâyı da özünde tut.
Ey Oğul!
Nefis ile birlikte olma.
Hevesinle birlikte olma. Dünya ile de birlikte olma. Öyle ise hemen günahlarına tevbe et, bir daha işlememeye azmeyle. Onlardan sıyrıl. Seri adımlarla Mevlana koş. Tevbe ettiğin zaman hem dışın, hem de için tevbe etmiş olsun. Tevbe, Allah'ın katında makbul kul olmanın temelidir. Halis bir tevbe ile ve Allah'tan hakikaten haya etmek suretiyle üzerindeki günah elbisesini çıkar, at.
Ey Oğul!
Derdi sabırla karşıla ;
Sana herhangi bir dert geldiği zaman onu sabır eliyle karşıla ve devası gelinceye kadar sakin ol. Deva gelince de onu şükürle karşıla. Bu hale geldiğin zaman peşinen ebedi zevkli safalı bir hayatta olursun.
Ey Oğul!
Himmetin dünya olmasın ;
Dünyadaki himmet ve gayretin yemek, içmek, giymek, evlenmek, güzel ve rahat evlerde oturmak, servet toplamaktan ibaret olmasın. Bütün bunlar nefsin işidir, nefsin rağbet ettiği şeylerdir. Öyleyse kalbe mahsus himmet ve gayret nedir? Kalb, öz ve sır neye rağbet eder? Onun himmet ve gayreti Allah'ı aramaktır. Kalbin rağbet edeceği tek şey budur. Senin himmet ve gayretin ve rağbet edeceğin şey senin için en mühim olandır, sana ehemmiyet verendir. Öyleyse senin rağbet edeceğin şey, Rabbin ve Onun nezdinde olmalıdır.
Ey Oğul!
Ahiret için hazırlan ;
Sen, ömründen sadece bir gün kaldığını farzet ve ecel meleğinin geleceğini düşünerek ve ahiret için hazırlan. Dünya hak erenleri için bir kuvvet kazanma ve pişip olgunlaşma yeridir.
Ey Oğul!
Dünyada ebedî kalmak için yaratılmadın ;
Sen dünyada ebedî kalmak için yaratılmadın. Allah'ın yoluna uymayan bir yaşayış içindesin. İçinde bulunduğun bu hali hemen değiştir.
Kendini Allah'ın takdirine teslim et. Sonra Onunla birlikte ol. Nasıl bir binanın önce bir temele, sonra da duvarlara ihtiyacı varsa, her işin de önce bir temele sonra da bir yapıya ihtiyacı vardır. Senin yolunun temeli, Allah'ın takdirine teslim olmak, yapısı da Onunla birlikte olmandır. Bu esasa yapış, ömür boyu, gece gündüz buna devam et.
Ey Oğul!
Tefekkür insanı Allah'a götürür ;
Tefekkür kalbin yapacağı işlerdendir. Eğer kendin için bir iyilik görürsen, bir iyiliğe nail olursan, Allah'a şükret. Bir kötülük görürsen de ondan dolayı tevbe et. İşte bu tefekkür sayesinde dinin ihya olur, dirilir, şeytanın da ölür.
Şöyle denmiştir: "Bir saat tefekkür, bir gecelik ibadetten hayırlıdır."
Allah'a ulaşma yolunda yine Allah'ın fiillerini delil getir. Nasıl ki bir sanat eserinden sanatkâra intikal ediliyorsa, Allah'ın muazzam bir sanatı olan bu kâinata bakmakla da Allah'a ulaşılabilir. Onun için Allah'ın sanatı üzerinde tefekkür edersen Allah'a ulaşabilirsin.
Hakiki imana sahip olan bir mü'minin iki dış gözü, iki de iç gözü vardır. İki dış gözü ile Allah'ın yeryüzündeki sanat eserlerini görür, iki iç gözü ile de Allah'ın göklerde yaratmış olduğu eserleri görür. Bundan sonra onun gözünden perdeler kaldırılır. Neticede Allah'ın yakın ve sevgili kullarından olur. Sevgiliden hiçbir şey gizlenemeyeceğine göre, Allah'ın sevgili kullarından olan bu kişiden de İlâhî sırlar gizlenmez.
Ey Oğul!
Dinini satarak dünyalık elde etme ;
Meşru yoldan ve helalinden alın teriyle kazandığını ye. Dinini satarak dünyalık elde etmeye ve bu yoldan kazanılmış şeylerle geçinmeye kalkışma. Helalinden ve meşru yoldan kazan. Bu kazancınla başkalarına ikram et. Onlara da yedir, içir. Ta ki aradaki sevgi ve kardeşlik bağlarının devamına ve pekişmesine vesile olsun.
Ey Oğul!
Allah'ı kullarına şikâyet etme ;
Allah'ı kullarına şikâyet etmeye kalkışma. Kullara şikâyetçi olma. Allah'a şikâyetçi ol. Allah her şeye kadirdir. Ondan başkası ise hiçbir şeye muktedir değildir. İç sıkıntıları, maruz kalınan musibetleri, mânevi dertleri ve verilen sadakalarla yapılan iyilikleri gizli tutmak da iyilik hazinelerindendir. Sadakayı sağ elinle ver. Sol elinin bundan haberdar olmaması için gayret et.
Ey Oğul!
Dünya seni yutmasın ;
Dünya denizinden sakın. Onda çok kişiler boğulmuş, ancak pek az kişi kurtulmuştur. O derin bir denizdir. Herşeyi garkeder, kendinde boğar. Ancak Allah dilediği kullarım ondan kurtarır. Tıpkı kıyamet gününde mü'minleri Cehennemden kurtaracağı gibi.
Ey Oğul!
Takva güneşiyle beraber ol ;
Bütün fiil ve hareketlerinde tevhid güneşi, şeriat güneşi ve takva güneşi ile beraber ol. Zira bu güneş, heva ve hevesin; nefsin, şeytanın ve mahlukata dayanmanın sebep olduğu şirk tuzağına düşmekten seni muhafaza eder. Bu güneş seni Allah yolunda ilerlerken aceleci olmaktan alıkor.
Ey Oğul!
Aceleci olma ;
Aceleci olma. Zira acele eden hataya düşer, teenni eden de isabet eder, hedefine ulaşır. Acele etmek şeytandandır, şeytanın işidir. Teenni etmek de Allah'tandır. Çok kere seni aceleciliğe sevkeden şey, dünyalık toplama hırsıdır. Rızık ve dünyalık hususunda kanaat sahibi ol. Zira kanaat tükenmez hazinedir.Sadece kısmetine ve eline geçene razı ol. Kısmetinde olmayandan da geri dur. Helal ve meşru olandan ayrılma. İşte o zaman zengin olursun. Allah'tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymazsın. Kalbin mutmain olur, sükûnete kavuşur, özün saflaşır, berraklaşır. Zararlı duygu, temayül ve ihtiraslardan arınırsın. Böylece dış gözünde dünya, kalb gözünde ahiret, sır gözünde Allah'tan başkası değersiz olur.
Ey Oğul!
Aklını kullan ;
Akl-ı selim sahibi ol. Aklını kullan. Acele etme. Şurası muhakkak ki. acele etmekle eline bir şey geçmez. Acele etmekle ne vaktinden önce akşamı edebilirsin, ne de sabahı. İstediğini elde edebilmek için sabırla akşama kadar çalışmıyor, didinmiyor musun?
Ey Oğul!
Allah korkusu her kapının anahtarıdır ;
Önünde kapalı bir kapının kalmamasını istersen izzet ve celâl sahibi olan Allah'tan kork. Zira Allah korkusu her kapının anahtarıdır, her kapıyı açar.
Ey Oğul!
Amellerini güzel yap
Güzel ameller işlemekte tembellik etme. Zira tembellik edenler ebediyen mahrum kalırlar. Bu arada daimi bir pişmanlık da peşlerini bırakmaz. Amellerini güzel yap. Unutma ki, Allah hem dünya hayatı ile, hem de ahiret hayatı ile sana karşı cömertlik etmiş, ikramda bulunmuştur.
Ey Oğul!
Allah'ın rızasına dön ;
Dua ipini uzat. Allah'ın rızasına dön. Kalbin itiraz ettiği halde dilinle dua eder duruma düşme. Dilinle yaptığın duaya kalbin de inansın ve iştirak etsin.
Ey Oğul!
Kötü kişilerle arkadaşlık etme ;
Kötü kişilerle arkadaşlık etmen, iyi kişiler hakkında kötü düşüncelere sürükler. Hep kötü insanlarla beraber oldukça iyi ve salih kişiler seni kötü bir insan olarak görürler.
Ey Oğul!
Dine sarıl ;
Başkaları tarafından uyandırılmadan önce uyan. Dine sarıl. Dinine sahip kişilerin arasına katil. Onlarla birlikte ol. Asıl insan olanlar dinine sarılmış olanlardır. İnsanların en akıllısı, Allah'a itaat eden, Onun dinine, kitabına sarılan ve yaşayışını Allah'ın ahkâmına uygun geçiren insandır. İnsanların en cahili de Allah'a isyan eden, yaşayışını Onun dinine, kitabına ve ahkâmına uygun olarak geçirmeyen kişidir.
Ey Oğul!
Cahillerle arkadaşlık etme ;
Cahillerle arkadaşlık ediyorsun, bu durumda onların cehaletinden sana da bulaşabilir. Ahmaklarla arkadaşlık etmek, aldatıcı bir arkadaşlıktır. Sağlam inançlı, alim ve ilmi ile amel eden mü'minlerle arkadaşlık et. Mü'min iman kuvveti sebebiyle diğer insanlara karşı daima neşeli ve güleryüzlü görünmeye, hüznü de Allah ile kendi arasında gizli tutmaya muktedir olabilir. Mü'minin hüznü daimidir, çünkü tefekkür eder. Çok ağlar, az güler.Bunun için Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Mü'min için, Rabbine kavuşmanın dışında rahat yoktur" buyururlar.Kalb ve gönül ehli ile arkadaş ol. Onların sohbetlerinde bulun. Ta ki senin de bir kalbin, bir gönlün olsun.
Ey Oğul!
Şu kimselerle dostluk kur ;
Kendileriyle dünyada sırf dünyalık için arkadaşlık ve dostluk ettiğin şu kişileri yarın göremeyeceksin. Aranız ayrılacak. Kötü dost ve arkadaşlarla aran nasıl ayrılmasın ki, sen onlarla Allah için değil, Allah'tan başka şeyler için dostluk ettin. Eğer insanlarla mutlaka dostluk, arkadaşlık ve ahbaplık etmen gerekiyorsa, takva sahibi, arif, ilmi ile âmil, yalnız Allah'ın rızasını isteyen ve Allah'ın nazarında itiban olan kişilerle dostluk ve arkadaşlık et. Şu kimselerle dostluk ve arkadaşlık kur:
1. Seni Allah'a yaklaştırsın.
2. Seni dalaletten kurtarsın, doğru yola çeksin.
3. Seni dünyaya kulköle olmaktan kurtarsın.
4. Önüne ahiret nimetlerini sersin.
5. Seni nefsin esaretinden kurtarsın, hürriyete kavuştursun.
6. Seni yılanların, akreplerin ve vahşi hayvan tabiatlı insanlardan kurtarsın, rahata, huzura kavuştursun.
Ey Oğul!
Bütün isteklerin Allah'tan olsun ;
Eğer dünya tasalarından sıyrılmaya gücün yetiyorsa hiç durma, hemen sıyrıl. Aksi halde seri olarak kalbinle Allah'a koş. Onun rahmetine yapış. Ta ki kalbinden dünya tasaları çıksın. O her şeye kadirdir. Her şeyi bilir. Her şey Onun kudret elindedir. Onu kendisine imanla ve kendisinin marifeti ile doldurmasını iste.Ayrıca sana sarsılmaz bir iman vermesini, senin kalbinde kendisine ünsiyet peyda etmesini ve senin bütün uzuvlarını kendisine itaatle meşgul hale getirmesini iste. Bütün bunların hepsini Allah'tan iste. Kendin gibi faninin önünde zelil durumlara düşme. Bütün isteklerin Allah'tan olsun, asla başkalarından olmasın. Bütün muamelen Allah'la beraber olsun ve Allah için olsun, asla Ondan başkası için olmasın.
Ey Oğul!
Allah'a hizmet et ;
Hizmet edersen, hizmet olunursun. Haddi aşmazsan kurtulursun. Allah'a hizmet et. Onun yolunda ol. Onun yolunu bırakıp da sana ne zararı, ne de faydası dokunan şu devlet adamlarının hizmetçiliğini yapma. Onlar şimdiye kadar sana ne verdiler? Kısmetinde olmayan bir şeyi sana verebilirler mi?
Ey Oğul!
Ahiret endişesini öne al ;
Ahiret endişeni dünya endişesinin önüne al. Eğer böyle yaparsan her ikisini de kazanır, her ikisinden de kârlı çıkarsın. Dünya endişesini ahiret endişesinin önünde tuttuğun takdirde, senin için bir ceza olmak üzere her ikisinden de hüsrana uğrarsın. Dünya sevgisini kalbinden çıkardığın zaman dünyalık olarak elde ettiğin bir şeyde de bereket olacaktır.
Ey Oğul!
Dünyan ve ahiretin için çalış ;
Mü'min hem dünyası için çalışır, hem de âhireti için. Dünyası için, ihtiyacı kadar çalışır, kanaat eder. Tıpkı yolcunun ihtiyaç miktarı azık alması gibi. O dünyadan bundan daha fazlasını almaz. Cahilin bütün düşüncesi dünyadır, dünyalıktır. Arifin düşüncesi ise âhirettir, Allah'tır.
Ey Oğul!
Günah elbiseni tevbe suyuyla temizle ;
İşlediğin günahlar sebebiyle Allah'ın rahmetinden ümidini kesme. Din elbisendeki kiri tevbe suyu ile temizle. Bu tevbende hem sebat göster, hem de ihlâslı ol. Bundan başka din elbiseni marifetullah esansıyla kokula.
Ey Oğul!
Kalbinle Allah'a dön ;
Dünya bir denizdir, iman da gemidir. Kaptan ise ibadet ve taatlerdir. Ahiret de bu denizin sahilidir. Kalbinle Allah'a dön. Allah'a tevekkül eden kişi, Ona dönen kişi demektir.


Ey Oğul!
Kur'ân ile amel et ;
Kur'ân ile amel etmek seni Kur'ân'ın mevkiine'yükseltir, oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek seni Resul-i Ekreme (a.s.m.) yükseltir. Resulullah, kalbi ve mânevi himmeti ile Allah dostlarının kalbleri çevresinden bir an bile ayrılmaz. Onların kalblerine Allah'a yakınlık kapısını açar.
Ey Oğul!
Cahil dünyada ferahlanır ;
Cahil dünyada ferahlanır. Dünya nimetleri ile zevk sefa sürer. Âlim ise dünya hayatını bir fırsat bilir. Manevi mertebelerde yükselme gayreti içinde bulunur. Cahil kaderle çekişir, ona karşı çıkar; âlim ise kadere boyun eğer, razı olur.
Ey Oğul!
İbadetine aldanma ;
İbadet ve taatine aldanma. Allah'ın onları kabul etmesini iste. Şu anda sen Allah'a kulluğunu yapma gayreti içindesin. Olur ki içinde bulunduğun bu durumdan başka bir duruma düşebilirsin.
Ey Oğul!
Amelini Allah rızası için yap ;
Sana amellerinde ihlas gerek. Amellerini sırf Allah rızası için yapmalısın. Gözünü, amellerinden ve onlara gerek insanlardan, gerekse Allah'tan karşılık beklemekten uzak tut.
Ey Oğul!
Ahlakı düşüklerden uzak dur ;
Ahlakı düşüklerden uzak dur. O zaman halis mü'min olursun. Hükümde hakkaniyet üzere ol. O zaman ilimde halis olursun.
Ey Oğul!
Sofrana fakirleri ortak et
Oruç tut. İftar ederken sofrana fakirleri de ortak et, onlara de yedir. Tek başına yiyip içme. Böyle yapmayan kimsenin fakir olup dilenciliğe düşmesinden korkulur.
Ey Oğul!
Herkese iyi niyetli ol ;
Kimseye eziyet etmemeye ve zarar vermemeye gayret et. Herkese karşı iyi niyetli ol.
Ey Oğul!
Ömrünü hak yolda geçir ;
Sanatı öğrenebilmek için sıkıntıya ve meşakkate katlanmak zorundasın. En güzel ve mükemmel eseri meydana getirmek için bin kere yapar, yıkarsın. Eğer ömrünü hak yolda, kendini en iyi şekilde yetiştirmekle harcarsan Allah senin için hiç yıkılmayacak bir bina yapar.
Ey Oğul!
Kendi nefsine ağla ;
Bu halinden utanmıyor musun? Kendi nefsine ağla, gözyaşı dök. Zira bu halinle sen doğruya ve başarıya ulaşmaktan mahrum kalırsın. Hiç utanmıyor, haya etmiyor musun ki, bugün itaatkâr oluyorsun, yarın âsi oluyorsun. Bugün ihlaslı oluyorsun, yann riyakâr.
Ey Oğul!
Çalış, didin; yardım Rabbindendir ;
Çalışmadan ayağına hiçbir şey gelmez. Bazı şeyler de sana mutlaka lâzımdır. Çalış, didin; yardım, izzet ve celal sahibi Rabbindendir. Üzerinde bulunduğun bu denizde hareket et, dalgalar devamlı seni üstte tutacak ve sahile ulaştıracaktır. Dua senden, cevap vermek Rabbindendir. Çalışmak senden, başarı Allah'tandır. Kötülükleri terk etmek senden, hamiyet ve gayret vermek Allah'tandır. İstediğin şeyde dürüst ol, samimi ol, ihlâslı ol. Allah sana yakınlık kapısını mutlaka gösterecektir.
Ey Oğul!
Kalbinin istemediği dünyalığı bırak ;
Eline bir dünyalık geçtiği ve kalbinin de ondan hazzetmediğini gördüğün zaman onu bırak, alma. Kalb, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı, hayır ile şerri birbirinden ayırd etme melekesine sahiptir. Himmet ve gayretin nisbetinde Allah'ın lütfuna mazhar olursun. Allah'tan başka ne varsa kalben hepsinden sıyrıl, hepsinden uzaklaş. Ta ki ona yaklaşabilesin.
Ey Oğul!
Kalbini helâl yemekle temizle ;
Helâl yemek suretiyle kalbini temizle. İşte o zaman Rabbini tanırsın. Lokmanı, elbiseni ve kalbini temizle. İşte o zaman safi, temiz olursun. Henüz vakit geçmeden kalbinle Rabbine dön. Sen iyi kimselerin hallerini dilinle anlatmak ve o halleri de kendin için temenni etmekle yetindin. Tıpkı avucuna suyu alıp yumruk yaparak sıkan kişi gibi ki, elini açtığı zaman orada bir şey bulamaz.
Ey Oğul!
Karşılık beklemeden hizmet etmeye çalış ;
En iyisi zayıflık zamanında başkalarından bir şey isteme. Ayrıca sende idrak edemeyeceğin ve başkalarına anlatamayacağın, göremeyeceğin ve başkalarına gösteremeyeceğin bir hal bulunmamalıdır. Eğer karşılık beklemeden ve almadan vermeye gücün yeterse hemen yap. Karşılık beklemeden hizmet edebiliyorsan hemen yap. Allah yolunun yolcuları, yaptıklarını sırf Onun için, Onun rızasına uygun olarak yaptılar. Allah da, hoşlarına gidecek şeyleri, dünyada da, âhirette de onlara gösterdi ve gösterecektir.
Ey Oğul!
İhlâs sahibi ol ;
İlim ve irfan öğren ve ihlâs sahibi ol. Ta ki, nifak, ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik tuzağından kurullasın, ilim ve irfanı halkın teveccühünü kazanmak ve dünyalık top lamak için değil, Allah'ın rızası için öğren. İlim irfanı gerçekten Allah rızası için öğrendiysen Onun emirlerini sevgiyle yerine getirir ve Ona karşı huşu içinde bulunursun. Diğer insanlara karşı mütevazi olursun.
Ey Oğul!
Rabbine itaatte nefsine muhalefet et ;
Eğer kurtuluş istiyorsan, Rabbine itaatte nefsine muhalefet et. Nefsinle birlikte olmakta devam ettiğin müddetçe insanları ve diğer varlıkları tanıyamazsın. Dünya sevgisi ile dop dolu olduğun müddetçe âhireti tanıyamazsın. Ahiret sevgisi ile dolmadıkça âhirette Rabbini göremezsin. Nefis devamlı kötülüğe meyillidir, bu onun fıtratıdır, huyudur. Onun fıtratı bu olunca, artık var, ötesini sen düşün, neler yapmaz ki?
Ey Oğul!
Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış ;
Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış. O senden razı olmuşsa bil ki seni sevmiştir. Rızık ve geçim endişesini kalbinden çıkar. Zira sen gönül huzuru içinde çalıştığın müddetçe sıkıntısız olarak rızkın Allah'tan gelecektir. Kalbindeki düşünceleri, tasalan, endişeleri at. Bir tek tasan olsun: O da Allah'a layık bir kul olup olmama endişesi... Bu mertebeye ulaşabildiğin an diğer bütün tasalarına Allah kâfidir.
Ey Oğul!
Dünyalık için kimseyle çekişme ;
Sakın sakın! Sen sen ol, dünyalık hususunda kimseyle çekişme, didişme. Kimsenin elindeki kısmete mani olmaya kalkışma. Zira herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde elinden alınması varsa, o da olur. Bu senin isteğinle olmaz.
Kadere razı olmak; kavga, çekişme ve didişme sonunda dünyalık elde etmekten daha güzeldir. Zira Allah'ın takdirine razı olmak her hal ü kârda hayatı güzelleştirir, tatlılaştırır, huzurlu kılar.
Ey Oğul!
Allah'ı kalbin ve kalıbınla an ;
Allah'ı önce kalbinle zikret, sonra da kalıbınla, dilinle. Onu kalbinle bin defa, dilinle de bir defa zikret.
Ey Oğul!
Ameline güvenme
Sakın ha, amellerine ve mânevi hallerdeki gelişmelere mağrur olma. Bunlarla övünmeye kalkışma, ucbe düşme.
Zira ucub kişiyi zulme, tuğyana, azgınlığa ve günaha sevkeder, Allah'ın gazabına uğramasına sebep olur.
Ey Oğul!
İnsanlara baki gözüyle bakma
İnsanlara, baki kalacaklarını sanarak o gözle bakma. Fani olduklarım bil ve o gözle bak. Hiçbir insan dünyada baki değildir. Bu dünyada her insan fanidir, gelip geçicidir. Onlara, zarar verebileceklerini veya fayda getirebileceklerini düşünerek bu gözle bakma.
Ey Oğul!
Allah dostlarına karşı dilsiz ol;
Kur'ân'ı okursun, fakat anlamazsın, anlamadan okursun. Birtakım ameller işlersin. Fakat ne yaptığını bilmezsin. Ne yaptığının şuurunda olmadan yaparsın. Bu senin yaptığın ahiret endişesi olmadan sırf dünya için yapılan şeydir. Bütün bu hallerden sonra bir de kalkar Allah dostlarına hücum eder, onları çekiştirir, kötülersin. Aklını başına topla, edepli ol, günahlarına tövbe et. Kusurlarından dön, Allah dostlarına karşı dilsiz ol.
Ey Oğul!
Hiçbir işe gururla girişme ;
Önce kendi nefsinle meşgul ol. Önce kendi nefsine faydalı ol. Kendi nefsini düzelt, sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı halde kendini eriten mum gibi olma. Hiçbir şeye gururla, nefsî duygularınla girişme. Allah bir husus için seni dilemişse seni ona hazırlar. Eğer halkı senden faydalandırmayı murat etmişse seni onlaragönderir. Sana sebat verir, insanları idare etme kabiliyeti verir. Onlardan gelecek sıkıntılara katlanma gücü verir. Halkın faydası için senin kalbine genişlik verir, göğsünü açar, oraya hikmet doldurur. O zaman sen senlikten çıkar, Allah'ın has ve halis kullarının arasına girersin.


Ey Oğul!
Kalbini zikre yaklaştır
İki adım vardır ki, eğer bu iki adımı atabilirsen Hakka ulaştın demektir. Eğer kalbin ve ruhunla dünya ile ahiretten birer adım, nefsin ve diğer insanlardan da birer adım uzaklaşabilirsen Hakka ulaşmış olursun. Kalbin ve ruhunla bu zahirleri terk et, işte o zaman Hakka vasıl olursun. Önce başla, ilk adımı at, bitirmek Allah'tandır.
Sen hemen gerekli alet ve edevatı al. Var, iş kapısının önüne otur ki, seni çalıştıracak olana yakın bulunasın. Öyle yatağında, yorganının altında ve kapalı kapılar ardında miskin miskin durma. İş ara, çalışmak istediğini söyle.
Kalbini zikre yaklaştır. Ona bilhassa, kıyamet gününü, haşir-neşir gününü hatırlat. Ölümü düşün. Allah'ın mahlukatı nasıl öldürüp, sonra nasıl dirilteceğini, huzurunda nasıl duracağını düşün. Bütün bunları hiç hatırından çıkarmamaya devam ettiğin zaman kalbindeki kasvet gider, günah bulanıklarından temizlenir.
Ey Oğul!
Temeli sağlam olan bina yıkılmaz
Bina sağlam bir temel üzerine oturtulursa yıkılmaz. Yerinde karar kılar. Sağlam bir temel üzerinde oturtulmadığı takdirde kısa zamanda çöker. Aynen bunun gibi, sen de kendi halini dinin esasları üzerine oturtursan hiç kimse ona noksanlık veremez. Herhangi bir tarafından bir gedik açamaz. Eğer hayâtının dinin esasları üzerine oturtmazsan, dini hayatını bir tarafından gedik açılabilir, temel çürük olduğu için bir mertebeye de ulaşamazsın.
Ey Oğul!
Sana teslimiyet gerek
Sana teslimiyet gerek. Sebeplere tevessül ettikten ve bütün tedbirleri aldıktan sonra işin gerisini Allah'a havale etmek gerek. Kendi gücüne, kendi kuvvet ve kudretine güvenmemek gerek. Allah'ın fiillerine ve tasarrufuna itiraz etmemek gerek. İnsanları ve kendini Allah'ın iradesine, tasarrufuna ve fiillerine ortak etmemek gerek.
Ey Oğul!
Kulluğun sohbetine yapış ;
Sana kulluğun sohbetine yapışmak gerek. Kulluğun sohbeti; Allah'ın emrettiklerini harfi harfine yerine getirmek, yasakladıklarından bütünüyle uzak durmak, musibet ve felaketler karşısında sabırlı olmak. Bu meselenin esası tevhiddir, sebattır, temeli sağlam salih ameller bu esas üzerine oturur.
Ey Oğul!
Allah, sevenlerini dünya ile birarada bırakmaz ;
Allah, kendisini sevenleri dünya ile birarada bırakmaz. Dünyanın onlara yapabileceği kötülüklerden bir an bile emin olmaz. Onları dünya ile de, kendisinden başka birşey ile de asla birarada bırakmaz. Daima Allah onlarladır,onlar da Allah ile... Kalbleri ilelebed Onu zikreder. Hep Onun huzurundadırlar. Yalnız Ona yönelirler. Allah onların koruyucusudur, kendileriyle ünsiyet eder.
Ey Oğul!
Nefsinin arzularını ayak altına al ;
Nefsinin rağbet ettiği arzuları ayaklarının altına al, çiğne. Bütün kalbinle onlardan sıyrıl. Eğer Allah'ın ilminde senin için onlardan bir şey varsa, vakti, saati gelince sana mutlaka ulaşır. Çünkü mukadderattan kaçılmaz. Takdir-i ilâhide bulunan her şey mutlaka olur. Allah'ın ilmi asla değişmez. Kısmetin, vakti saati gelince sana mutlaka ulaşır; hem de hazırlanmış olarak, yeterli derecede ve güzel bir şekilde. Öyle ise sen onu zillet eliyle değil, izzet eliyle alırsın.Bununla beraber Allah indinde senin için züht sevabı da hasıl olur. Allah seni salih kullan cümlesinde kabul eder. Çünkü sen onu elde etmek için hırs göstermedin, ona kendi arzunla uzanmadın. Sen kaçtıkça ezelde sana ayrılan rızık peşinden gelir. Âdeta seni kovalar.
Ey Oğul!
Allah dostlarının hizmetçisi ol ;
Allah dostlarının çömezi ol, yaygısı ol, etraflarında hizmetçi ol. Böyle olmaya devam edersen, işte o zaman hakiki efendi olursun. Kim Allah için mütevazı olursa, Allah onu dünyada da, âhirette de yükseltir. Halkın külfetlerine katlandığın ve kendilerine hizmet ettiğin zaman Allah seni onların üstüne yükseltiyor ve başlarına reis yapıyor. Ya bir de Onun kullarının seçkinleri olan sıddıklara hizmet edersen neler yapmaz ki?
Ey Oğul!
Allah korkusu kalbde bir bekçidir ;
Hayatının akışını, Allah için nefis muhasebesini yapanların ve Allah'tan korkanların hayatının akışına zıt olarak görüyorum. Mesela şer ve fesat ehline yanaşıyor, onlarla hemhal oluyor, onlarla düşüp kalkıyorsun. Buna mukabil Allah dostlarından ayrılıyor, uzak duruyorsun. Kalbini Allah düşüncesinden, Allah sevgisinden ve Allah korkusundan tamamen boşaltıp, buna mukabil dünya ve dünyalık sevgisiyle doldurmuşsun. Bilmez misin ki, Allah korkusu kalbde bir bekçi, bir aydınlıktır. O, hak ile batıl arasını ayırır, haklı ile haksızı ortaya koyar.
Ey Oğul!
Ölümü hatırlarsan dünya sevgisi azalır ;
Eğer şu anda içinde bulunduğun hal üzere gidişe devam edersen, dünya ve âhiret selametine veda edersin. Ölümü hatırlarsan, dünya ve dünyalıkla mest olman azalır. Dünyalık sahibi olmakla daha az sevinir hale gelirsin. Buna mukabil züht ve takva yönün artar. Esasen sonu ölüm olan bir kişi, dünyalığa kavuşmakla nasıl sevinebilir? Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:"Her koşanın varacağı bir hedef, bir son nokta vardır. Her hayat sahibinin varacağı son nokta da ölümdür."
Ey Oğul!
Herşeyin sonu ölümdür ;
Tasaların, neşelerin, zenginlerin, fakirlerin, sertliklerin, yumuşaklıkların, hastalıkların, acıların; hepsinin de sonu ölümdür. Kim öldüyse kıyameti kopmuş, onun hakkında uzaklar yakın olmuş demektir. İçinde bulunduğun her şey hevesten ibarettir. Kalbin, özün ve batınınla, içinde bulunduğun bütün heveslerden sıyrıl.Dünya belli bir hedefe doğru uzanmaktadır. Âhiret ise belli olmayan bir ebede uzanmaktadır. Senin dünyadaki hayatın belli bir noktaya kadar uzanır. Orada biter. Âhiretteki hayatın ise nihayeti olmayan bir ebede uzanmaktadır.
Ey Oğul!
Dinini dünya karşılığında satma ;
Dinini dünya karşılığında satma. Hükümdarların, devlet büyüklerinin, zenginlerin ve haram yiyenlerin metaları mukabilinde dinini satma. Dinini yediğin, yani dünyalık karşılığında sattığın zaman kalbin kararır. Nasıl kararmasın ki, sen dünyalık karşısında dinini satmakla fanilere kulluk etmiş oluyorsun.
Ey Oğul!
Marifetullaha koş ;
Marifetullaha koş. Zira hiç şüphe yok ki, marifetullah her hayrın aslıdır, kaynağıdır. Sen Allah'a olan taat ve kulluğunu arttırdığın zaman O da sana marifetini bahşeder.
Ey Oğul!
Nefsi kendine hizmetçi yap ;
Hep ön safta bulunmalısın. Zira ön saf cesur erkeklerin safıdır. Son safta asla bulunmamalısın. Zira son saf korkakların safıdır. Nefsi kendine hizmetçi yap. Onu işin esasına sevket. İşin zor yanını ve aslını yapmayı alışkanlık haline getir. Zira nefis ne yüklersen onu taşır. Tepesinden sopayı eksik etme. Eğer sopayı eksik edersen hemen uyur. Sırtındaki yükleri de kaldırıp yere vurur. Ona tebessüm bile etme.
Ona hiçbir zaman doyasıya yedirme. Meğer ki, tokluğun onu azdırmayacağını ve tokluk karşılığında çalışacağını bilmiş olasın. Süfyan-ı Sevrî hem çok yemek yiyen, hem de çok ibadet eden bir zattı.
Büyük zatlardan biri der ki: "Süfyan-ı Sevri'nin yemek yiyişini görünce, çok yiyor diye kızardım; fakat namaz kılışını ve ağlayışını görünce ona gıpta eder, sevgi ve şefkatle bakardım"
Süfyan-ı Sevri'ye, çok yemek yiyişinde uyma, çok ibadet edişinde uy. Çünkü sen bir Süfyan-ı Sevrî değilsin, onun nefsine hâkim olması gibi sen nefsine hakim olamazsın.
Ey Oğul!
Bütün haramları terk et
Bütün haramları terk etmek için gayret et. İmanının ve sarsılmaz bilgi ve inancının kuvvetli olduğu anlarda her şeyde züht sahibi ol. İşte o zaman Allah'ın âbid kullarından olursun.
Ey Oğul!
İmana ve marifetullaha sahip ol
Sen halis nefisten ve hevesten ibaretsin. Yabancı kadınlarla oturuyorsun, sonra da, "Ben onlara aldırış etmem, benim kalbin temiz" gibisinden laflar ediyorsun.Yalan söylüyorsun. Senin bu davranışını şeriat da tasvip etmez, akıl da. Bu hareketlerinle ateş üzerine ateş, odun üzerine odun yığıyorsun. Bunu için önce imana ve marifetullaha sahip ol. Allah'a yakınlığı kuvvetlendir. Sonra da halka tabip ol, iman ve güzel ahlak doktoru ol. Kendisi âmâ, kör kişiyi düşün. Böyle birisi insanların gözünü nasıl tedavi eder? Sağır dilsiz olan kişi insanlara nasıl öğretmenlik eder?
Ey Oğul!
Kalbin ne zaman temizlenecek?
Kalbin ne zaman saflaşâcak, temizlenecek? Özün ne zaman arınacak? Sen halkı Allah'a ortak tanıyorsun. Allah'a ait birtakım tasarrufları kullara mal ederek Ona şirk koşuyorsun. Sen nasıl felah bulacaksın ki, her gece, ertesi gün kime gideceğini, kime şikâyet edeceğini ve kimden birşeyler isteyeceğini kararlaştırmakla meşgul oluyorsun. Kalbin nasıl arınabilir ki? O tevhidden yana tam takırdır.
Ey Oğul!
Önce kendi imanını kuvvetlendir
İmanının zayıf olduğu zamanlarda bilhassa kendine yönelmeli, kendi üzerine eğilmelisin. İmanını iyice kuvvetlendirdiğin an derhal ortaya çık. İman hususunda önce aile efradına, sonra da diğer insanlara yardımcı ol. Sakın ha, kendin takva zırhını giymeden ve iman miğferini kalbinin başına geçirmeden ortaya çıkma. Bu arada elinde tevhid kılıcı ve sadağında duaya icabet okları bulunsun. Tevfik atına binmiş ol.
Düşmana hücumu, gereğinde geri çekilmeyi, darbe indirmeyi, gürz, kargı ve mızrak kullanmayı da öğrenmiş bulun. Bütün bunları yaptıktan sonra Allah düşmanlarına karşı çık. İşte o zaman sana dörtbir yandan yardım yağar. İnsanlan şeytanın elinden alır, Allah'ın kapısına götürürsün.
Ey Oğul!
Her namazı veda namazı olarak kıl ;
Uzun emellerini kısalt. Hırsını azalt. Her namazı veda namazı olarak kıl. Sanki bir dahaki namaz vaktine kadar çıkamayacakmış şekilde kıl. Yiyip içmen veda yiyip içmesi olsun. Aile efradının arasında bulunuşun veda bulunuşu olsun. Mü'min kardeşlerinle buluşman veda buluşması olsun. Kalbine hep eğreti olduğunu, daima veda etme halinde bulunduğunu iyice hakket, kazı. Kaderi başkasının elinde bulunan kişi nasıl veda halinde olmasın? Zira insan yarın ne olacağını, işlerinin nereye varacağını, kaderinin kendisine neler getireceğini bilmemektedir.
Ey Oğul!
Bela gelmeden önce Rabbinden kork ;
Eğer bela gelmeden önce Rabbinden korkar, Onu zikreder, Onu tevhid eder ve Ona yönelir durumda bulunursan, daha sonra belâ kapısına düştüğünde Rabbin o belâya hitaben şöyle der: "Ey ateş! İbrahim'e serin ve selâmetli ol."( Enbiya Sûresi, 69.)
Ey Oğul!
Allah'tan başkası ile meşgul olma ;
Allah'a sarıl, Ondan başkası ile meşgul olma. Ev Onun evidir, rızıklar Onun yarattığı rızıklardır. Ezelde insanların rızıklarını O takdir ve tayin etmiş, sonra zamanı gelince yeryüzünde yine O yaratmıştır. Melekler senin rızkını sana ulaştırmakla vazifelidir. Hayır Allah'tandır.Allah'a giden yolun başlangıcı hoşa gitmeyen şeylerle doludur. Cennetin etrafı hoşlanılmayan şeylerle doludur. Cennetin çevresi böyle olunca Allah'ın yakınlığının çevresi nasıl olmaz?
Ey Oğul!
Kabir senin için bir yol olsun ;
Allah'tan başka şeylerle kalben bağlanmaman gerektir. Ölüm gelince seni her şeyden ayırır. Sana yakın olan her şey ölüm gelince seni terk eder. Öyleyse onlar seni terk etmeden sen onları terk et. O senden ayrılmadan önce sen onlardan ayrıl. Böylece kabir senin için bir yol olsun, bir geçit olsun.
Ey Oğul!
Ölmeden önce öl ;
Ölmeden önce öl. Hem kendinden geç, hem de onlardan. İşte o zaman dirilir, gerçek hayata kavuşursun. O zaman Hak ile ebedî hayata kavuşursun. Görünüşte ölü gibi olursun, fakat kaderin eli sende olur.
Bu mertebeye ulaşmak nasip olursa, Allah'ın yakınlığı sebebiyle hayat gelir, ilim gelir. Artık o kimsenin elinden dünyevi birtakım ikballer uçup gitse de aldırış etmez. Kıyamet kopmuş veya kıyameti kopmamış, ölüm varmış veya yokmuş onun için birdir. Çünkü onun tek bir meşgalesi vardır, o da Hakka kavuşmaktır. Allah'la meşgul olmakla dünya meşgalelerinden sıyrıl. Bunu, kalbini temizleyerek, içini temizleyerek, nefsinle mücadele ederek ve şeytanla savaşarak yap, Allah'ı ara, Ona yönel.
Sen bugünün çocuğusun
Ey Oğul!
Sabaha çıktığın zaman nefsine akşamdan bahsetme; akşama çıktığın zaman da sabahtan söz etme. Zira sabahtan akşama, akşamdan da sabaha çıkıp çıkmayacağını bilmiyorsun. Dün, lehinde ve aleyhinde şahitlerle geçip gitmiştir, bir daha geri gelmez; yarına da erişip erişmeyeceğini bilmiyorsun. Sen bugünün çocuğusun, içinde bulunduğun anın çocuğusun, Bunun için içinde bulunduğun anı en iyi değerlendirmeye bak.
Ey Oğul!
Kendinden başkasını kötüleme ;
Kendinden başkasını asla çirkin görme, kötü ilan etme. Ta ki, amellerin güzel olsun. Bir şeyi iyi ve güzel ilan etmek de, kötü ve çirkin ilan etmek de şeriatın işidir, akılların işi değildir.Vicdanın fetvası müftünün fetvasına da hükmeder, müftünün fetvasını da fetva verir. Zira müftü fetvasını bir çeşit içtihadına dayaranak verir. Kalb ise ancak azimetle fetva verir. Kalbin fetvası Allah'ın rızasına uygundur.

Ey Oğul!
Ahiret hayatı ise hiç bitmez ;
Allah'ı anman, kalbini Ona yaklaştırır. Onun yakınlık evine girersin. Ona misafir olursun. Misafire ise ikram edilir. Hele bu misafir bir de hükümdarın misafiri olursa...
Kâinatın sahibi olan gerçek hükümdarı bırakıp da fani varlıklarla meşgul olman daha ne zamana kadar sürecek? Yakında o fani mülk senden ayrılacak, ahiret hayatın başlayacak. O zaman dünya hayatının hiç var olmadığını, sanki orada hiç yaşamadığını sanacaksın. Ahiret hayatı ise hiç bitmez.
Ey Oğul!
Nefsine açlık sopası ile vur ;
Nefsine açlık sopası ile vur. Onun arzulara, zevklere ve batıl şeylere meyletmesine mani olmak suretiyle vur. Kalbine Allah korkusu ve nefis muhasebesi sopasıyla vur. İstiğfarı nefsinin, kalbinin ve özünün âdet ve alışkanlığı haline getir. Zira bu üçten herbirinin kendisine mahsus birtakım günahları vardır. Her hal ü kârda onları Allah'ın emrine uymaya mecbur tut.
Ey Oğul!
Daima Hakkın huzurunda ol ;
Musibetler üzerine yağdığı halde bile daima Hakkın huzurunda ol. Sen Onun sevgisinin basamağında duruyorsun. Bu halini hiç bozma. Fırtınalar seni yıkmasın, süngüler seni delmesin, sana dehşet vermesin. Bu takdirde öyle bir makamda bulunursun ki, orada faniler yoktur, dünya yoktur, ahiret yoktur, haklar yoktur, hazlar yoktur, elem yoktur, zeval yoktur, Allah'tan başka hiçbir şey yoktur. Fanileri görmek ve aile efradının geçimi sana dert olmaz. Nail olduğun nimetlerin azlığı veya çokluğu, övülmek veya sövülmek, ikbale kavuşmak veya düşmeklebu halini değiştirme. İşte o zaman insanların, cinlerin, meleklerin ve diğer varlıkların idrakinin üstünde Allah'la birlikte ;
Ey Oğul!
Beni nasıl sevmezsin?
Beni nasıl sevmezsin? Ben seni senin için, senin iyiliğin, senin menfaatin için istiyorum. Kendim için istemiyorum. Senin faydanı istiyorum. Senin şu katil, aldatıcı dünyanın pençesinden kurtulmanı istiyorum. Onun peşinden daha ne zamana kadar gideceksin. Siz onun peşinden kendisini takip ederken o, yakında ansızın geri dönecek ve sizi katledecek.

Abdülkadir Geylani Hazretleri